Translate

22 Ağustos 2025 Cuma

Turgut Uyar, şiir ve sınıf mücadelesi

Bre ağalar bre beyler paşalar
Yağız atlar kıraç kıraç yeri eşeler
Vuruşmaya gel gel eder köşeler
durmak değil dövüşmek çağlarıdır

“İkinci Yeni" anlatılmayan şiirden yanadır… Düşünceyi silmek, anlamı elinden geldiğince yok etmek ister… İkinci Yeni’nin anlamdan anladığı bir anlamsızlık anlamıdır. Bunu bilinçli bilinçsizlik diye de tanımlayabiliriz… İkinci Yeni anlamdan çok görüntüye bağlıdır… Düzyazının ilkeleri olan bitim, anlam, demeç, düşün gibi ilkelere karşıdır”. Bunlar 1960 yılı ortalarında İlhan Berk’in sözleri. “İkinci Yeni bir şey anlatmaz, bir şey söylemez… Çünkü bu şiirin amacı bir şey söylemek değil, şiirin kendisini kurmaktır… Bu şiir, bir şey söylerse, söylediği rastlansaldır. Yani ozan bir düşünceyi, bir duyguyu, bir olayı anlatmak için mısra kurmaya gitmez, kelimeleri alır, onlardan mısrasını kurar.” Bu sözler de Muzaffer Erdost’a ait, 1956’da söylemiş.

O sıralarda Muzaffer Erdost İkinci Yeni’nin önde gelen kuramsal taraftarlarından, İlhan Berk ise en sivri, en acımasız uygulayıcılarından. O günden bu yana Berk’in yazdığı şiirleri, yukarda ifade ettiği görüşlerin ışığında okuyunca, şaşırtıcı bir şey yok; hep aynı ilkeler doğrultusunda yazmış. Yine o günlerde “Anlam rastlansallığa indirgenebilir” diyen Ece Ayhan için de aynı şey geçerli.

Ancak, İkinci Yeni’nin önde gelen şairleri arasında sayılan Turgut Uyar’ın şiirinin gelişimi daha ilginç, ilk bakışta belki biraz da şaşırtıcı.

Turgut Uyar ilk olarak 1949 yılında ödül kazanan “Arz-ı Hal” adlı şiiriyle ilgi çeker. Jüri üyesi Nurullah Ataç’ın özellikle övdüğü şiir Uyar’ın aynı yıl yayımlanan ilk kitabına da adını verir. “Anlamı elinden geldiğince yok etmek” şöyle dursun, tümüyle naratif olan şiir Tanrı’ya hitaben yazılmış, insanlığın halini anlatan bir arz-ı haldir (“Ekmek derdi, aşk derdi unutturdu seni. / İnsan hatırlamıyor dün ne yediğini. / Zaten yediğimiz ne ki hatırda dursun? / Benim gibi kulun çok dünyada, Allahım!…”). Dahası, vezinli ve kafiyelidir şiir : Hece vezniyle yazılmıştır ve beş kıt’anın hepsinde a, b, c, c, b, a kafiye düzeni vardır.

Arkasından 1952 yılında Türkiyem gelir. Bu kitap da birincisinin özeliklerini sürdürür. Pek suya sabuna dokunmayan, memleket sevgisi, aşk ve avarelik şiirlerinden oluşur. Önemli ölçüde Orhan Veli etkisi (“Sevdalı olmalı, hovarda olmalıyım / Sebatsız kuşlara benzer. / Bir Kayseri’de, İstanbul’da / Bir yıldızlarda olmalıyım”. Veya “Ben sana kürk alamam doğrusu / Güzel bileklerine bilezik alamam. / Bir kap yemek, bir elbise. / Öyle bir tad var ki fakirliğimizde / Başka hiçbir şeyde bulamam”…), biraz da Cahit Külebi etkisi sezilir (“Şimdi katar katar trenler Anadolu’da / Bahardan bahara dolaşmaktadır. / Biri Sivas’tan kalkar, biri Malatya’ya varır. / Gurbetçiler Ardahan’dan Posof’tan / Yayan yapıldak dağları aşmaktadır.” veya “Tezek kokuları gelir uzak köylerden / Bulutlar bir geçer, bir geçmez / Kantar köprü vefakar ve çileli / Sürmelim aman, / Dağlar başında eyleşir”…).

Türkiyem‘deki şiirlerin her biri özenli bir bütünlük oluşturur, bir şey söyler, bir şey anlatır. Kitabın önsözünde Nurullah Ataç’ın dediği gibi, “şiir bir akıl işidir de onun için. Şair öyle kendini duygularına bırakamaz, düşünerek, neye varacağını bilerek çalışır, ölçer, tartar da her her mısraını öyle yazar”.

Derken, 1950’lerin ortalarında İkinci Yeni patlak verir, Muzaffer Erdost Pazar Postası‘nda “Bir şey söylemeyen şiir” adlı yazısını yazar ve şiirde yıllarca sürecek bir hokkabazlık dönemi başlar. Ve Arz-ı Hal ile Türkiyem şairi Turgut Uyar şöyle şiirler yazmaya başlar:

“Ey yorgun atlar, sayı bilmeyen çocuklar
Ey bütün hazır elbiseciler ey,
Birgün olmak, küskün kişilerden olmamak birgün
Dağlara dağlara çıkmak sular köprüler sular birgün çıkmak
Eski kaba arabalardan inip bugün çıkmak
Dağlara dağlara dağlara başka hiç
Birgün dağlara”

veya

“Bir Arabistan ve karşılıksız bir çek
Bir para ile dengesi
korkunun sonsuz gelgiti kanında
külotlar, korseler ve adamlar…”

Ne “anlatılan”, “söylenen” bir şey kalmıştır artık, ne vezin, ne kafiye. Gerçi Turgut Uyar düzyazılarında, soruşturmalara verdiği cevaplarda ve mülakatlarda Berk ve Erdost kadar aşırı görüşler ileri sürmez, aksine şiirde “düşüncenin, anlamın değerini yitirmeyeceğine” inandığını ifade eder. Dahası, İkinci Yeni’yi eleştirmeye başlayan ilk İkinci Yeni’cilerden biri olur; 1960’ta söyle der: “Bu yıl içinde bazı ozanlarımızın birim olarak kelimeye, bir yaşantıya bağlı olmayan, görüntüye fazlaca yaslanmasından ötürü, şiirlerini korkulu bir oyun durumuna, bir büyük boşluğun kıyısına getirdiklerini yahut getirmek üzere olduklarını gördük… kelimeye bu kadar güvenmek, bağlanmak, ister istemez ‘görüntü yapma’ gayreti, özentisi, hatta hastalığı olarak sonuçlanmaktadır”. Buna rağmen, Turgut Uyar 1950’lerin ortalarından 1960’ların sonlarına kadar yukarda verdiğim örnekler türünden şiirler yazar; adı İkinci Yeni’nin başlıca şairleri arasında anılır.

Yukardaki örneklerin alındığı 1962 tarihli Tütünler Islak‘tan 1974 tarihli Toplandılar‘a atladığında, Uyar’ın şiirinin tanınmayacak ölçüde değişmiş olduğu görülür. “70-73” altbaşlıklı bu kitaptaki şiirler Türkiye’de o yıllarda yaşanan çalkantılı toplumsal olayların, keskinleşen sınıf mücadelesinin ve nihayet 1971 darbesinin yarattığı vahşet ve yenilginin yağında kavrulmuş şiirlerdir. “Küçük keşişler” , “külotlar, korseler” gibi zırvalıklar gitmiş, bunların yerini “geleceğin sevgisi”, bu gelecek için mücadele edenler, generaller, ölüm ve direnenler almıştır.

Kitabın en güzel şiiri (ve Toplandılar adının kaynağı) olan “Kıştan Kalan Soğukluk” özelikle incelenmeye değer.

“Yine de kötü bir kış geçirmedik sanıyorum
altın düştü örneğin
karlar beyaz yağdı, direndi uzun zaman
geleceğin sevgisi bir aklık olarak başladı”

dizeleriyle başlayan şiir, şöyle biter:

“yukarda dediğime bakma aslında
başarısız boktan bir kış geçirdik
suyumuz bile doğru dürüst akmadı
bir sürü çocuğu öldürdüler”

Sözü edilen kış kuşkusuz 1971-72 kışı, 12 Mart 1971 darbesinin arkasından gelen kış. Askeri cuntanın sosyalistlere, örgütlü işçi sınıfına, aydınlara ve her türlü muhalefete kan kusturduğu, binlerce kişinin tutuklanıp işkence gördüğü kış. “Öldürülen çocuklar” Kızıldere’de basılarak öldürülen Mahir Çayan ve arkadaşları ile 6 mayıs 1972’de idam edilen Deniz Gezmiş ve arkadaşları.

Bütün bunlar karşısında, Uyar’ın tepkisi şu :

“kanın ateşin ve seslerin böyle cömertçe kullanıldığı
böyle sorumsuzca kullanıldığı bir dönemde
herkesin şimdilik hakkı vardır hüzünlenmeye.”

Ülkede olup bitenlerin dışında değildir Uyar, tarafsız değildir. Kitlelerden, direnenlerden yanadır :

“sabah sabah aç karnına ölünen şu günlerde
kararlı yüreğin bir manşeti yadırgarken
silâh kullanmayı isterken ellerin şu günlerde
– sana onu da öğretirim –
yüreğin kıpır kıpır yerinde duramazken

(…)

beklet kendini hazır dur
adı belirsiz bademlerle birlik dur
söğütlerle birlik dur
kağnı güdenlerle birlik dur
şehir kuşatanlarla birlik dur
ölen ve yara alanlarla birlik dur”

Kalabalıklarla birlik durduğu içindir ki Uyar sadece “şimdilik” hüzünlenmektedir. Hüznün yanında umut da vardır :

“çünkü sağlıklı bir güneşe taparsın sen
her bir ışını şiir yazanlara umut ve hüzün veren
bir karanfil olarak sürer gider belleğinde”

Kitaptaki bütün şiirler tekrar tekrar yukarıda vurguladığım temaları işler. Bir yandan, ülkedeki olaylar karşısında duyulan hüzün ve öfke (“hem insan ne kadar taşıyabilir şuncacık yüreğinde / bunca gemiler bunca trenler gazeteler / oradan oraya taşırken en kötü haberleri” veya “saatler sabahı çalar bazı kentlerde / bir baltanın pırıltısı karışır suyun sesine / ve hüznü kine dönüştürür elleri ustalıkla / yepyeni bir dirim hızında”), bir yandan da yazının başına aldığım dörtlükte ifadesini bulan mücadele isteği ve direnme azmi (“ben şimdi diyorum ki / buna inanmak gerek / bir susam gibi boyuna sulamak umutsuzluğu / ve direnmek / hep direnmek devam etmek adına” veya “niyetim bin yıl direnmektir bu halimde bile”).

Turgut Uyar 10-15 yıl boyunca İkinci Yeni’nin önde gelen şairlerinden biriyken, 1974’te Toplandılar‘ı nasıl yazabilir? Doğru, 1970’lere gelindiğinde İkinci Yeni bir akım olarak tükenmiştir, ama birçok şair aynı hat üzerinde devam etmektedir. Uyar’ın şiiri ise (Edip Cansever’inki gibi) değişmiştir artık. Bu değişikliğin nedenini şiir tarihinde değil, Türkiye’nin tarihinde aramak gerek.

Dünyanın geri kalanında olduğu gibi Türkiye’de de 1968 yılı ve daha genel olarak 1960’lar bir dönüm noktasıdır. İkinci Dünya Savaşını izleyen 20-25 yıl boyunca dünya ekonomisi akıllar durdurucu bir hızla büyür, tarihin en çarpıcı ekonomik gelişmesi yaşanır. Bir avuç Marksist dışında, teorisyenler kapitalizmin artık krizlerini aştığını, sonsuz bir büyüme ve refah döneminin açıldığını yazar. Derken, 1960’larda, tam da Marksistlerin öngördüğü gibi, sistem tekrar tıkanmaya başlar. Yirmi yıldır bir yeraltı nehri gibi gözlerden uzak durmuş olan sınıf mücadelesi yeniden yerüstüne çıkar. Öğrenci hareketlerinin ateşlediği fitilin ardından işçi sınıfı tarih sahnesine çıkar. Fransa’da 10 milyon işçi tarihin en büyük genel grevini gerçekleştirirken, Vietnam’dan Çekoslovakya’ya, Amerika’dan Türkiye’ye keskin mücadeleler patlak verir.

Türkiye’de gelişmeler birbirini izler: 1961’de Türkiye İşçi Partisi kurulur, 1967’de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu kurulur; bir yandan Kavel, Paşabahçe, Demir Döküm gibi epik grevler yaşanırken, bir yandan da öğrenci hareketi giderek radikalleşir, silâhlı örgütler doğurur. Nihayet, 15-16 Haziran 1970’te işçi sınıfı tümüyle siyasi bir talep için (DİSK’i kapatma çabalarına karşı) sokaklara dökülür, iki gün boyunca İstanbul’u işgal eder. Dizginleri elinden kaçırmak üzere olan egemen sınıfın tepkisi artık alışageldiğimiz tepki olur: 12 Mart darbesi ve acımasız bir baskı.

Böyle günlerde Türkiye’de değil de Merih’te yaşarmış gibi şiir yazmak mümkün müdür? Mümkündür elbette, aralarında İkinci Yeni’nin önde gelen bazı şairleri de olmak üzere birçok şair öyle yazmışlardır. Ancak, İkinci Yeni’nin iyi şairleri bir yerden sonra artık Merih’te yaşarmış gibi, dünyada olup bitenin dışındaymışlar gibi şiir yazmayı bırakırlar. Turgut Uyar’ın sözleriyle “yaşantıya bağlı olmayan görüntülere yaslanan” , “bir büyük boşluğun kıyısında” yazamazlar artık. Yaşantı gelip kendini dayatmıştır çünkü. İkinci Yeni’nin büyük şairleri Turgut Uyar’la Edip Cansever, yaşantıyı kaale alırlar; bir yandan yaşantının içindedirler (Cansever TİP üyesi olur), bir yandan da yaşantı şiirlerine yansır. İkinci Yeni’nin tükenmesi şiirin içsel bir olgusu değildir, yükselen sınıf mücadelesi öldürmüştür İkinci Yeni’yi.

Sanırım günümüzde de yaşantıya bağlı olmayan şiirler yazan şairleri İkinci Yeni’ninkine benzer bir akibet bekliyor. Türk-İş gibi ılımlı bir sendikanın genel grev yaptığı bugünler eğer daha keskin sınıf mücadelelerini getiriyorsa, neslimin şairleri şöyle bir seçenekle karşı karşıya kalacak: Ya yaşamdan kaynaklanan şiirler yazmaya başlayacaklar, ya da yaşantı onları silip geçecek, unutturacak.

"Roni Margulies’in Adam Sanat dergisinin 120. sayısında, Kasım 1995’te yayımlanan Uyar’la ilgili makalesi "



MARKSIST.ORG

22 Temmuz 2025 Salı

Bir Ülke Niçin Çöker ve Çökmüş Bir Ülke Nasıl Kurtarılır?




Bu soruları Chat GPT’ye sordum. Yanıtları şöyle:

Bir Ülke Niçin Çöker?

Bir ülkenin "batması" (yani ekonomik olarak çökmesi, devletin iflas etmesi ya da ciddi şekilde işlevsiz hâle gelmesi) birçok karmaşık faktöre bağlı olabilir. Bu durum genellikle tek bir nedene dayanmaz; ekonomik, siyasi, sosyal ve dış faktörlerin birleşimi sonucu ortaya çıkar. İşte bir ülkenin batmasına yol açabilecek başlıca nedenler:

1. Kötü Ekonomik Yönetim

Aşırı borçlanma: Devletin gelirlerinden çok harcama yapması ve dış borçlara bağımlı hâle gelmesi.

Yüksek enflasyon: Merkez bankasının para basması sonucu paranın değer kaybetmesi.

Bütçe açıkları: Vergi gelirlerinin yetersiz, kamu harcamalarının yüksek olması.

Yolsuzluk ve kaynak israfı: Kamu kaynaklarının kötüye kullanılması.

2. Siyasi İstikrarsızlık

Sık hükümet değişiklikleri, darbe girişimleri veya iç savaş gibi olaylar devlet yönetimini zayıflatır.

Yolsuzluk ve kötü yönetişim güveni azaltır, yatırım ortamını bozar.

3. Kurumsal Çöküş

Adalet sistemi, eğitim, sağlık gibi temel kurumların işlevini yitirmesi.

Hukukun üstünlüğü yerine keyfi yönetimin yerleşmesi.

4. Savaş ve İç Karışıklıklar

Uzun süren savaşlar ekonomik istikrarsızlıklar.

Çökmüş bir ülke nasıl kurtulur?

1. Güçlü Bir Reform Planı

Makroekonomik istikrar: Enflasyonu kontrol altına alma, bütçe disiplinine dönüş.

Borç yeniden yapılandırması: IMF veya uluslararası kuruluşlarla iş birliği yapılması.

Para ve maliye politikası reformları.

2. Kurumsal Yeniden Yapılanma

Yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti.

Yolsuzlukla mücadele ve şeffaf yönetim.

Bağımsız merkez bankası ve saydam bütçe.

3. Sosyal Kalkınma

Eğitim ve sağlık sisteminin iyileştirilmesi.

Genç işsizliğine çözüm bulunması.

Toplumsal barış ve kapsayıcılık.

4. Uluslararası Destek

IMF, Dünya Bankası, AB gibi kurumların teknik ve mali yardımı.

Yatırım çekme ve dış ilişkileri iyileştirme.

5. Toplumsal Uyanış ve Katılım

Halkın değişime inanması ve talep etmesi.

Sivil toplumun güçlenmesi.

Şeffaf, katılımcı demokrasiye geçiş.

Yıllarca yapısal reformlar diye bunları yazdık, çizdik, anlatmaya çalıştık. Kimse anlamadı diye üzülüyorduk şimdi ChatGPT’nin anlamış olmasıyla teselli buluyoruz.

Mahfi Eğilmez - Haziran 02, 2025

20 Temmuz 2025 Pazar

AİHM Başvuru Yolları

Bireysel Başvuru Nasıl Yapılır?

11 No'lu ek Protokol ile bireysel başvurunun kapsamı genişletilmiş ve bireysel başvuru hakkı bireyler yanında hükümet dışı örgütlerle kişi gruplarına da tanınmıştır. Bireysel başvuru hakkı sözleşmeye taraf bir devletin yargı yetkisi içinde bulunan ve sözleşmede güvenceye altına alınan hakların ihlal edilmesinden dolayı zarar gördüğünü iddia eden herkese tanınmıştır. Başvuruda bulunmak için hakkın ihlal edildiği devletin vatandaşı olmaya veya tam ehliyetli olmaya gerek yoktur. Sözleşme, gerçek kişiler yanında tüzel kişiliğe sahip hükümet dışı örgütlerinde başvuru hakkını tanır. Hükümet dışı örgütler sadece örgütün gördüğü zarar nedeniyle başvuruda bulunabilir. Avrupa Konseyi yeterli kaynakları bulunmayan başvurucular için bir adli yardım sistemi uygulamaya koymuştur.

AİHM'e Kimler Başvurabilir?

AIHS'nin ihlal edilmesinden dolayı mağduriyetlerini iddia eden,
• Gerçek kişi, hükümet dışı kuruluşlar, kişi grupları başvurabilir.
• Mahkemeye çocuklar da başvurabilirler. Çocuklar, ebeveynlerinin ulusal hukuk açısından yasal konumlarının uygun olması koşuluyla, ebeveynlerinden biri tarafından temsil edilebilirler.
• Mahkeme hayatta olmayan biri adına yapılan başvuruyu kabul etmez. Ancak mirasçısı veya yakın akrabasının başvurusunu kabul edebilir.
• Başvuru sahibi dava sürecinde ölürse, mahkeme, akraba veya mirasçılarının meşru çıkarları sürüyorsa, veya mahkeme şikayetin 'genel bir öneme' sahip olduğu kanısında ise dava sürdürülür.

-Bireysel Başvuru Koşulları Nelerdir?
• Sözleşmede güvenceye alınan hakların ihlali sebebiyle doğrudan yada dolaylı olarak mağdur olma.
• Başvurucunun kimliği belli olmalıdır. Mahkeme ancak kimliği açıkça belli olan başvuruları kabul eder. Ancak AİHM içtüzüğünün 47/3. md. göre ' Daire başkanı, istisnai ve gerçekten haklı görülebilir durumlarda kimliğin saklı tutulmasına izin verebilir.
• Daha önceden Mahkeme tarafından incelenmiş bir konu ile esas itibariyle aynı olan ve yeni bilgi içermeyen başvurular dikkate alınmaz. Ayrıca daha önce başka uluslar arası soruşturma ya da çözüm yerine sunulmuş bir konu, yeni bir bilgi içermeyecek şekilde Mahkemeye başvuru konusu yapılamaz.
• Yapılacak başvurunun AİHS'de yer alan hükümlerle bağdaşması gerekir. Başvurular sözleşme kapsamında ve Mahkemenin yetki alanı içinde olmalıdır.

Devletler Arası Başvuru Nasıl Gerçekleşir?

Devletler arası başvuru, AİHS'ye taraf olan bir devletin Sözleşmede güvence altına alınan hakların ve özgürlüklerin Sözleşmeye taraf olan bir başka devlet tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Mahkemeye şikayette bulunmasıdır. Sözleşmeyi onaylayan her devlet zorunlu olarak devletler arası başvuru yolunu da tanımaktadır.
Sözleşmeyi onaylayan her devlet, Sözleşme tarafından güvenceye alınan hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi amacı güder ve böylece ortaklaşa bir yükümlülüğü üstlenir.

BİR DAVANIN MAHKEMEYE GÖTÜRÜLME SÜRECİ NASIL İŞLER?
MAHKEMEYE KABUL EDİLEBİLİRLİK KOŞULLARI


• Mahkeme uluslararası hukukun genellikle tanınmış kurallara göre iç hukuktaki bütün başvuru yolları tüketildikten sonra ve konu hakkında son kararın verilmesinden itibaren 6 ay içinde yapılan bir başvuruyu ele alabilir.
• Mahkeme 34. maddeye göre yapılmış başvurulardan, kime ait olduğu bilinmeyen, mahkeme tarafından daha önce incelenmiş bir konuyla aynı içeriğe sahip olan hiçbir yeni bilgiyi içermeyen bir başvuruyu ele alamaz.
• Mahkemeye Belediyeler gibi kamu kuruluşları başvuramazlar. Çünkü başvuru 'kamu işlevlerini yerine getiren merkezi idare dışında kalan otoriteleri' kapsamaktadır.
• Başvuru sahibinin, iddia konusu sözleşme ihlallerinden şahsen ve doğrudan etkilenmiş olması gerekir. Başvuru sahibi AİHM' e yapacağı şikayetin özünü ulusal işlemler sırasında da ortaya koymak durumundadır. Böylece ulusal mahkemelere, ilgili başvuru AİHME' e gelmeden önce konu hakkında karar alabilme olanağı tanınmaktadır.

AiHM'e nasıl başvurulabilir?

Mahkemenin resmi lisanları İngilizce ve Fransızca'dır. Başvuru İngilizce veya Fransızca lisanlarının biriyle yapılmalıdır. Başvuru sonrasında uygun görülmesi halinde bu lisanlardan farklı olarak Sözleşmeyi imzalamış olan devletlerin resmi lisanları ile de haberleşmeye imkan verilir. Türkçe de bu dillerden biri olup, isterseniz siz de Türkçe başvuruda bulunabilirsiniz. Mahkemeye faksla veya elektronik posta ile yapılacak başvurular daha sonra posta ile gönderilecek başvuru metniyle teyit edilmedikçe geçerli sayılmayacaktır. Şikayetinizi sözlü olarak açıklamak için Strasbourg'a bizzat gitmenize gerek yoktur. Sözleşme veya ek protokollerle garanti altına alınmış bulunan hak ve hürriyetlerin ihlal edildiği kanaatinde olan birey, komisyon sekreterliğine hitaben bir mektupla başvurabilir.

Bu mektup şu adrese gönderilmelidir.

Au Secretoire de la
Commision europeene des Droits de l'Homme
Consil de I' Europe
BP 431 R6
67075 STRASBOURG CEDEX
FRANCE

Yazının Tamamı (Şekil ve yöntemler)