Translate

15 Haziran 2020 Pazartesi

Koronavirüs kömürün sonunu getirebilir mi?

Koronavirüs krizi, enerjiyi kullanma biçimimizi değiştirdi, en azından şimdilik. Peki, küresel salgın, fosil yakıtların çevreye en büyük zarar vereni olan kömürün sonunu nihayet getirebilir mi?

Covid-19 krizi, hepimiz için sıradışı ve korkutucu bir dönem, ancak çevre sorunlarını haberleştirme anlamında görülmemiş bir süreç.

Hepimiz temiz havanın ve açık gökyüzünün tadını çıkartıyoruz. Bunlar, enerji kullanımı anlamında eşsiz bir deney yaşadığımızı gözler önüne seren en açık kanıtlar.

Kısıtlamalar nedeniyle, dünya genelinde, yüz milyonlarca kişi evlerinde ve bu durum enerji talebinde elektrik de dahil daha önce görülmemiş bir düşüşü beraberinde getirdi.

Bu da enerji endüstrisinin ekonomisi alanında çok çarpıcı bir şeyi ortaya çıkarttı. Modern dünyanın yaratılmasında etkili yakıt olan kömürün tehdide açık konumunu.

Covid-19 krizi, fosil yakıtların en kirlisinin mali temellerinin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi.

Bazı enerji sektörü gözlemcileri, kömürün koronavirüs salgınından sonra hiç toparlanamayabileceğini söylüyor.

Dünya genelinde bu vaziyete işaret eden kanıtlara bakalım.

Yenilenebilir kaynak kullanımı artıyor

10 Haziran Çarşamba gece yarısı itibarıyla İngiltere'de enerji üretimi için 60 gün boyunca kömür yakılmamış olacak. Bu, 200 yıl önceki Sanayi Devrimi'nden bu yana yaşanan en uzun süre.

Ulusal Elektrik Dağıtım Şebekesi'yle konuştuğumda bir süre kömürle üretim yapmayı beklemediklerini söylediler.

ABD'de, Başkan Donald Trump'ın sektörü desteklemek için giriştiği çabalara karşın, bu yıl ilk kez kömürden çok, yenilenebilir kaynaklardan elde edilen enerji kullanıldı. Sadece 10 yıl önce, ABD'de kullanılan elektriğin neredeyse yarısı kömürden elde ediliyordu.

Dünyada kömür kullanımı en hızlı artan ülkelerden biri olan Hindistan'da bile talep o kadar düştü ki ülkenin karbondioksit salınımında son 37 yıldır ilk kez azalma oldu.

Bunun başlıca nedeni sokağa çıkma kısıtlamaları. Ancak enerji ekonomisi uzmanlarını şaşırtan, elektrik talebindeki düşüşün en çok kömürü etkilemesi. Ve bu küresel ölçekte görülen bir durum.

Uluslararası Enerji Ajansı'na (IEA) göre, kömür kullanımında dünya genelinde İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yanaki en büyük azalmayı yaşıyoruz.

IEA İcra Direktörü Fatih Birol, sadece yenilenebilir enerjinin konumunu koruduğunu söylüyor.

Bu eğilim, koronavirüs salgınından önce başlamıştı. Geçen yıl dünya genelinde kömürden elektrik üretiminde kayıtlara geçen en büyük düşüş görülmüştü.

Çarpıcı olansa kömürden uzaklaşılmasının nedeninin bir rol oynamış olsalar da iyi niyetli çevrecilerin çabalarının bir sonucu olmaması.

Asıl mesele maliyet
Ekonomistler, asıl konunun farklı enerji kaynaklarının "marjinal maliyeti" olduğunu söylüyor.

Aslında mesele basit: Elektrik santrallerini inşa ettiğinizde termik santralleri işletmek, rüzgar, yağmur ya da güneş ışığına ihtiyaç duyanlardan daha pahalı.

Termik santrali işletmek için, sürekli kömür satın almak zorundasınız. Ama rüzgar türbinini, güneş enerjisi panellerini ya da hidroelektrik santralini kurduğunuzda büyük ölçüde bedava işletiyorsunuz.

Bu eğilime ivme kazandıran bir gerçek de, yenilenebilir enerji santrallerinin genelde yeni termik santral inşaatından daha ucuz olması. Ayrıca, her geçen yıl daha da ucuzluyorlar.


Hint hükümeti bu ay, dört enerji ihalesi açtı ve enerji uzmanı Sunil Dahiya'ya göre, pil depolamalı güneş enerjisinin fiyatı, kömürle üretimden daha ucuzdu.

Bu durum, dünya genelinde yaşanırsa kömürün artık ömrünü doldurduğu anlamına gelir.

Elektrik talebi artarsa, giderek sayıları artan ülkelerde en ucuz enerji üretimi yenilenebilir kaynaklardan olacak.

Ancak, bir pandemi nedeniyle elektrik talebinde birden düşüş olursa, veya sadece rüzgarlı bir günde beklenenden daha çok elektrik üretilrse, termik santraller kapatılacak.

Kârlı yatırım değil
Şimdi yeni bir termik santrale para harcamayı düşünen bir yatırımcı olduğunuzu düşünün. Termik santraller genelde 30 ila 40 yıl çalışabiliyor.

Her geçen yıl, hava tahmini raporlarına göre daha çok kapalı kalacak bir santrale yatırım yapmak ister misiniz?

Şimdi bir de temiz enerji lobisinin hem boyut hem de güç olarak büyüyerek üzerinize geleceğini hesaba katın.

Sonuçta, kömür en çok karbon salımı üreten yakıt ve havamızı kanserojen, zehirli kimyasallarla dolduruyor. Ve bunların hiçbiri şu anda kömür yakmanın fiyatlandırılmasına eklenmiyor.

Birçok ülke şimdiden, elektrik dağıtım şebekelerinde yenilenebilir kaynaklara öncelik tanıyor ve piyasanın dışına itilen, sadece yeni kömür yatırımları da olmayabilir.

Dahiya'ya göre, koronavirüs Hint kömür endüstrisinin aslında iflas etmiş olduğunu gözler önüne seriyor: "Termik santrallerimiz yüzde 60'dan az kapasiteyle çalışıyor. Borç aldıkları parayı geri ödeyemiyorlar."

Yani, uluslararası yatırımcıların sektörden kaçmaları sürpriz değil.

Son birkaç haftada, dünyanın en büyüğü olan Norveç Varlık Fonu ve Fransız BNP Paribas Bankası, kömür yatırımlarını kara listeye alan diğer devler Blackrock, Standart Chartered ve JP Morgan Chase'e katıldı.

Fatih Birol, kömürün geleceğine karar verenlerin, artık giderek artan oranda hükümetlerin olacağını söylüyor.

Birol da hükümetlere yenilenebilir kaynakları desteklemeleri ve kömür yatırımlarına son vermelerini istiyor.

Ancak burada manzaranın parlaklığı azalıyor.

Kullanım 2030'lara dek sürebilir
Kömür, Çin'in son beş yıllık kalkınma planında büyük rol oynuyor ve kömür sektörünün yüzde 20 potansiyel büyümesi öngörülüyor.

Çin ayrıca birçok kalkınmakta olan ülkedeki termik santrallerinin fonlanmasına destek veriyor.

Hindistan'da hükümet, son şekli verilen milyarlarca dolarlık koronavirüs ekonomik toparlanma paketinde, kömür sektörünün bazı kesimlerine yardım öngörüyor.

Bu da bizi ilginç bir ikilemde bırakıyor.

Küresel kömür tüketimi 2019'da zirve yapmış olabilir, ancak birçok uzman kullanımın 2030'lara dek süreceğini söylüyor.

İklim değişikliğinden kaygı duyanlar için çok iyi bir haber değil.

Hükümetler, şirketler kadar para kazanma baskısı altında değil, ancak zora giren sektörleri de ebediyen desteklemek istemezler, özellikle de en çok kirletenleri.


BBC Türkçe


25 Mayıs 2020 Pazartesi

Umutsuzluğa Kapılmayın

Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Gazeteci ve Yazar Ahmet Altan, koronavirüs salgınıyla ilgili Washington Post gazetesi için bir makale yazdı.

Bugünlerde herkes evlerine hapsolmuşken gerçek bir hapishanede bulunmak, okyanusun dibindeki bir akvaryumda bulunmak gibi hissettiriyor.

Endişeden kendinizi yiyip bitirdiğinizi (gardiyanların bize verdiği eski gazeteleri okuyarak ve izin verilen bazı kanalları izleyerek) görebiliyorum. Ben 70 yaşındayım ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümetine ‘subliminal mesajlarla’ karşı koymak suçlamasıyla, Covid-19 vakalarının hızla yayıldığı bir cezaevindeyim. Okyanusun dibinde oturmak ve ölümün herkesten çok hedefi olmak konusunda daha fazla şey bilen biri olarak, size şunu söylemek isterim: Umutsuzluğa kapılmayın.

İNSANLIK YENİ BİR ÇAĞA ULAŞACAK
Tarihin, hayatın kendisini sarsan devasa bir fay hattı boyunca kırılmasına tanıklık etmekteyiz. Bu kırılma bize umut dolu bir gelecek vaat ediyor.

Herkesin deneyimlemekte olduğu dehşetin farkındayım. Timsahlarla dolu bir nehri geçmek zorunda kalan milyarlarca antilop gibi, hayatta kalmak ve karşı kıyıya ulaşmak için çılgınca mücadele ediyoruz. Fakat felaket birkaç ay içinde son bulacak ve insanlık yeni bir çağa ulaşacak.

Bu tuhaf gezegenin düzeni bu. Daha iyi koşullara ancak felaketlerle ulaşılabiliyor. Savaşlarda ve pandemilerde yara alarak ilerleme sağlıyoruz.

21’İNCİ YÜZYIL PANDEMİDEN SONRA BAŞLAYACAK
Bu felaket bize, uzun zamandır göz ardı ettiğimiz çok sayıda gerçeği gösterdi; bize aynı zamanda varış noktamıza ulaşmamız için yol gösterdi. 21’inci yüzyılın, bu pandemi bittikten sonra başlayacağına inanıyorum. Kısa bir süreliğine geriye gidiyor gibi görünebiliriz ama bu uzun sürmeyecek.

DEVLET SİSTEMİ SON BULACAK
Bu pandemi bize, ‘devlet’ adı verilen kurguların beş para etmez olduğunu gösterdi. Devletlerin yapısının miadının dolduğu açık. Posta arabalarını atların çektiği bir dönemden kalmış idari bir sistemin hâlâ var olması doğanın kanunlarına aykırı. Devletler insan ilerlemesini engeller. Pandemi, devletlerin ve yöneticilerinin iktidar hırsı yüzünden yaptıkları hatalar nedeniyle kontrolden çıktı. Çin ilk başta yalan söylemeseydi ve diğer ülkelerin liderleri kayıtsız kalmasaydı, zarar bu kadar büyük bir boyutta olmayacaktı.

Çok uzak olmayan bir gelecekte, dünya bir şehir devletler federasyonu haline gelecek – başka bir seçeneği olmadığını anlayacak. Devletler, sınırlar ve bayraklar, bu krizde deneyimlediğimiz gibi, ortak felaketler sırasında insanlığın iyiliğinin aleyhine işliyor.

SEÇİM KAZANMAK VE LİDERLİK FARKLI ŞEYLER
Bir diğer gerçeği daha gördük: Seçimleri kazanma ve bir topluma liderlik edebilme yetenekleri, tamamen farklı beceriler – birbirleriyle savaş halinde olan beceriler. Seçimler genellikle en fazla yalan söyleyen, epik film müziğini diğerlerinden daha yüksek sesle çalanlar tarafından kazanılıyor. Fakat o aynı kişiler bilgelikle yönetemiyor. Bu fenomenin birçok örneğini gördük.

İŞ TANIMI DEĞİŞECEK
Bu felaket aynı zamanda, tarihteki büyük bir değişimin kıyafet provası oldu: İşçiler, üretim zincirindeki geleneksel yerlerinden çıktı. İnternet sayesinde, insanların üretime zihinsel katkısı artarken, fiziksel rolleri önemli ölçüde azaldı. 21’inci yüzyılda, insanlar fiziksel çalışmayla sınırlandırılmayacak. Bu dönemi yaşarken değişimin kaçınılmazlığını kavrıyor, yeni bir ekonomik düzeni keşfediyoruz.

ÇİN’DEKİ PAZARCIYI KURTARAMAZSANIZ, İNGİLTERE BAŞBAKANINI DA KURTARAMAZSINIZ
Bazı insanlar harcayabileceklerinden fazla paraya sahipken diğerlerinin bir kuruşunun ve sığınacak bir yerlerinin olmamasının, ‘ortak’ bir felakete yol açabileceğini öğreniyoruz. Eğer Çin’deki bir pazar çalışanının kurtaramazsanız, İngiltere’de başbakanı da kurtaramazsınız.

BENCİLLİK ÖLDÜRÜR
Bu durum, büyük bir mutasyona yol açabilir. Eğer kendinizi korumak istiyorsanız, başkalarını da korumanız gerekir. Bencilce davranışlar sizi öldürür. İnsanlar belki de ilk defa böylesine net bir bilinçle, insanlık adı verilen büyük bir akıntının parçası olduklarının farkına vardı.

YAŞLI FİKİRLERİ DE ÖLDÜRÜYOR
Bu virüs benim gibi yaşlı adamları değil, aynı zamanda her tür yaşlanmış kavramı, inancı ve fikri de deviriyor. Yeni bir dünyanın ve daha önemlisi yeni bir tür insanın eşiğini acı çekerek geçiyoruz.

Bu büyük travmanın ortasında, gelecek hakkında iyimserim. Burada sözünü ettiğim şey, ütopya değil. Bir aptalın iyimserliği değil. Söylediklerimin gerçekleşeceğine inanıyorum ve bunu göremeyeceğimi biliyorum. Bu satırları, benim yaşımdaki insanları öldüren bir virüsün şiddetli saldırısını bir cezaevi hücresinde beklerken yazıyorum. Kendim için değil, parçası olduğum insanlık için iyimserim.

BİR TURPTAN DAHA UMUTSUZ OLMAYALIM
Kasım ayında bize öğle yemeklerinde turp verilmişti. Hücre arkadaşım o turbu karton bir bardağa koyup, penceredeki demir parmaklıkların yanında bıraktı. Turp çürümeye başladı. Yakın zamandaysa, ondan yeşil bir filiz çıkmaya başladı. Büyüdü ve büyüdü. Filizin ucunda küçük beyaz çiçekler açtı. Her sabah kalkıp o çiçeklere bakıyorum. O büyük klişeye tanıklık ediyorum: Turp ölüyor ve aynı zamanda canlanıyor. Zavallı bir turp, kendi yok oluşundan çiçekler yaratıyor. İyimserliğinden vazgeçmeden, ölürken geleceğe uzanıyor.

Bunu okuduğunuzda belki hastalanmış olacağım. Fakat bu ne fark ettirir? Eğer bir karton bardakta ölmekte olan bir turp çiçek açabiliyorsa, cezaevindeki yaşlı bir adam da iyimser olabilir.

Bir turptan daha umutsuz olmayacağız, değil mi?

Mehmet Altan
Gazeteci
www.evrensel.net - Washington Post