Translate

Hayvan hakları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hayvan hakları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Şubat 2024 Perşembe

Oy Yok

Bizim mahallenin köpekleri Muhtemel ile Fotokopi, bu sabah kırıta kırıta geçtiler bizim evin önünden.

Seçim olacağını bilmiyorlar... Oysa yakında yapılacak belediye seçimleri, onları ne kadar çok ilgilendiriyor, ne çok...

Ama oy hakları yok...

*

Bu yazı hayvan severlere çağrıdır:

Bu yerel seçimlerde sevdiğiniz o canlılar adına oy kullanın...

Hayvanları seven, korumaya söz veren, onları doğanın birer emaneti gibi görenleri destekleyin...

O merhametsiz-acımasız-duygusuz adamlar gitsin...

İyi insanların peşine düşün...

Onlar için kapı kapı dolaşarak, sokak sokak gezerek, öbür iyi insanlardan oy isteyin...

Demokrasinin yüceliğidir; tüm varlıklara vereceği bir şeyi vardır demokrasinin...

Yaşamları sizin çabanıza bağlı canlıların oy hakları yok...

Siz varsınız...

*Bu; oy hakkı olan seçmenler adına da, doğru insanı bulmanın yoludur...

Dili-savunması olmayanlara yaşama hakkı tanıyıp bu koca dünyada küçücük bir yer veren belediye başkanı, yetimin-yoksulun hakkını hayda hayda koruyacaktır.

Yakından bakın; en büyük hırsızlığın-yağmanın-talanın olduğu belediyeler, öbür canlılara yaşama hakkı tanımayanlardı...

Bir kedinin hukukuna saygılı birisi... Bir yavru köpeğin annesini elinden alamayan birisi... Merhametli ve sevgisi olan...

Elbette çocuklarımıza daha güzel bir dünyayı vermek ister...

Hayvanseverlerden ricamdır:

Kötü insanların kentlerimize, mahallelerimize, sokaklarımıza el koymalarına izin verip, sonra çığlık çığlığa ağlamak faydasız.

Bu seçimlerde o kötü adamların kazanmasına izin vermeyin...

İyi insanlar için yollara düşün...

Sevdiğiniz canlılar adına...

Onların sizden başka kimsesi yok...

Bekir Coşkun 28 aralık 2008

3 Temmuz 2022 Pazar

Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi

  • 1. Bütün hayvanlar yaşam önünde eşit doğarlar ve aynı var olma hakkına sahiptirler.
  • 2. Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir. Bir hayvan türü olan insan, öbür hayvanları yok edemez. Bu hakkı çiğneyerek onları sömüremez. Bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla görevlidir. Bütün hayvanların insanca gözetilme, bakılma ve korunma hakları vardır.
  • 3. Hiçbir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve zalimce eylem yapılamaz. Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu olursa, bu bir anda, acı çektirmeden ve korkutmadan yapılmalıdır.
  • 4. Yabani türden olan bütün hayvanlar, kendi özel doğal çevrelerinde karada, havada ve suda yaşama ve üreme hakkına sahiptir. Eğitim amaçlı olsa bile özgürlükten yoksun kılmanın her çeşidi bu hakka aykırıdır.
  • 5. Geleneksel olarak insanların çevresinde yaşayan bir türden olan bütün hayvanlar uyumlu bir biçimde türüne özgü yaşam koşulları ve özgürlük içinde yaşama ve üreme hakkına sahiptir.
  • 6. İnsanların yanlarına aldıkları bütün hayvanlar doğal ömür uzunluklarına uygun sürece yaşama hakkına sahiptir. Bir hayvanı terk etmek acımasız ve aşağılık bir davranıştır.
  • 7. Bütün çalışan hayvanlar iş süresi ve yoğunluğunun sınırlandırılması ve güçlerini artırıcı bir beslenme ve dinlenme hakkına sahiptir.
  • 8. Hayvanlara fiziki ya da psikolojik bir acı çektiren deneyler yapmak hayvan haklarına aykırıdır. Tıbbi, bilimsel, ticari ve başkaca biçimlerdeki her türlü deneyler için de durum böyledir.
  • 9. Hayvan beslenmek için yetiştirilmişse de bakılmalı, barındırılmalı, taşınmalı, ölümü de acı çektirmeden ve korkutmadan olmalıdır.
  • 10. Hayvanlardan insanların eğlencesi olsun diye yararlanılamaz, hayvanların seyrettirilmesi ve hayvanlardan yararlanılan gösteriler hayvan onuruna aykırıdır.
  • 11. Zorunluluk olmaksızın bir hayvanın öldürülmesi yaşama karşı suçtur.
  • 12. Çok sayıda yabani hayvanın öldürülmesi demek olan her davranış bir soykırım, yani bir suçtur.
  • 13. Hayvan ölümüne de saygı göstermek gerekir. Hayvanın öldürüldüğü şiddet sahneleri sinema ve televizyonda yasaklanmalıdır.
  • 14. Hayvanları koruma ve savunma kuralları, hükümet düzeyinde temsil olunmalıdır. Hayvan hakları da insan hakları gibi yasayla korunmalıdır.
  •    (15 Ekim 1978'de Paris UNESCO Evi’nde kabul ve ilan edilmiştir.)

    8 Haziran 2021 Salı

    Kala azar

  • - bir hayvan krematoryumu hakkında uzun metrajlı belgesel film
  • Hayvanları saygıyla gömmek, Yunanistan'da bir hayvan krematoryumunda çalışan genç bir çiftin işidir.
    Henüz sinemaya gidemiyoruz ama Yunan Film Festivali'ni görüyoruz. Ayrıca yarışmada etkileyici, meditatif, şehvetli ve şiirsel bir film olan "Kala azar" da yer alıyor. Yunan sinemacıların uluslararası film piyasasının içinde yer aldığını, tüm ödülleri "The Favourite" ile kazanan Giorgos Lanthimos'tan beri biliyoruz. Heyecan verici filmler yapan tek kişi o değil. Bugünden itibaren çevrimiçi Yunan Film Festivali'nde kendinizi buna ikna edebilirsiniz. Normalde Berlin sinemalarında gösterilecek olan yirmiye yakın filmi orada görebilirsiniz.

    "Kala azar" - bir hayvan krematoryumunun çalışması Genç bir çiftin kentsel Yunanistan'da bir yerde hayvan leşlerini topladığı "Kala azar"ı öneririm. Çift, bir yandan açıklanamayan nedenlerle sokakta ezilmiş ya da doğada ölmüş hayvanları topluyor. Bunlar kediler, köpekler veya güvercinler - görünüşe göre hayvanlara değer verdikleri için onları önemsiyorlar. Öte yandan, evcil hayvanları ölen insanlara evlerine gidiyorlar - bunlar da para alan klasik işler. Hayvanları krematoryuma götürmek için topluyorlar ve tabii ki açıklıyorlar: "Siz ve aileniz için zor bir zaman olduğunu anlıyoruz. Fazla zamanınızı almayacağız ve sadece buna ihtiyacımız var. Buradaki imza, "diyor kadın bir evcil hayvan sahibine, Japon balığı yakılmış. Söylendiğine göre hayvanların hepsi tek tek yakılıyor ve küller yirmi dört saat sonra geri getiriliyor. Bu doğru değil, çünkü hayvanların hepsi birlikte yakılıyor ve küller burada olduğu kadar tek tek ilan edilmiyor.

    Hayvanların külleri Ama bu daha fazla tartışılmıyor. Her neyse, arka plan hakkında pek bir şey öğrenemiyoruz - hayvan sahiplerinin küllerle ne yaptıkları, hayvanlarla nasıl bir ilişkileri var, vs. Bu filmin büyüleyici yanı da bu. Bu nedenle bir belgesel film gibidir: kamera, iş yerinizde size eşlik eder, esas olarak çifti işlerinin çeşitli adımlarında gözlemler, ancak bunun ötesinde film sessiz kalır ve kelimenin tam anlamıyla budur.

    Ama resimlerde çok daha bilinçaltı bir şekilde aktarılan çok daha fazlası var. Özellikle kadınların hayvanlara ne kadar yakın hissettikleri, her ikisinin de cesetlerle nasıl çok dikkatli bir şekilde ilgilendikleri, sanki hayvanlar hala acı hissedebiliyormuş ve çift gibi yollarına çıkan son hayvanı da yanlarına alıyorlar. Büyük ölçüde yalnızsınız, ancak bazı durumlarda, hayvanlarla aynı yakınlıkta yaşayan, hatta köpekleriyle banyo yapan veya bir yatakta uyuyan kadının ebeveynleriyle de evdeyiz.

    Bir köpeğin bakışından anlatılan uzun metrajlı belgesel film Genç film yapımcısı Janis Rafa güzel sanatlar okudu ve aslında video çalışmaları ve heykelleriyle tanınıyor. "Kala azar" ilk uzun metrajlı filmi ve burada açıkça çok sanatsal, hastalıklı-şiirsel bir eser yaratıyor. Film, filmi ilerleten, gerilim yaratan, doruk noktasına ulaşan dramatik anlarla ortak bir hikayeye sahip değil. Aslında daha çok film, sürekli resimde olan birçok köpekten birinin bakış açısından anlatıyormuş gibi.

    Bu, dünyayı tamamen farklı bir perspektiften görme şansı, muhtemelen birçoklarını da rahatsız edecek, ama kesinlikle buna değecek canlandırıcı bir bakış açısı. Kendiniz, Yunanistan hakkında kendi fikirlerinizi, iyi bir iş yapan şeyin ne olduğu ve işte hangi korku ve özlemlerin olduğu hakkında çok şey yansıtabilirsiniz. Ayrıca Rafa, bazıları müzik videolarından da gelebilecek veya resim olarak duvara asılabilecek çok güzel, tuhaf resimler sağlar.

    www1.wdr.de/radio/cosmo/

    22 Aralık 2019 Pazar

    Yaşama ve Yaşatma Hakkının Saygınlığını Tartışıyoruz!

    Emel Derbend Üner
    📍
    FAYTONCULUĞU KALDIRIP KALDIRMAMAYI DEĞİL ,   YAŞAMA VE YAŞATMA HAKKININ
    SAYGINLIĞINI TARTIŞIYORUZ .
    YASA VE GENELGELERİ
    AÇIKLIYORUZ ....

    HEYBELİADA'DAN
    SESLENİYORUZ...
    🌎 Adalarda korkunç olaylar yaşıyoruz .
    Ruam çığlıkları ile insanlar ajite ediliyor
    Faytonların kaldırılması adına atlar ,yasa ve Genelgelere aykırı şekilde öldürülüyor.
    1800 atın yaşadığı adalarda
    19.aralık gecesi 81 can yok edildi
    Diğerlerine sıranın ne zaman geleceğini bekliyoruz .
    🌎 Atların ruamlı olduğu kabul edilerek sahiplerinden gizlenen raporlar ile yapılan vahşetin benimseneceğini düşünmek mümkün değil.
    Adada atlar ile ilgili tek bir veteriner yok biliyor musunuz ?
    🌎Kedi köpekler için bile ilâç ve ameliyat malzemesi zor bulunur adalarda ...
    Çoğunlukla bu malzemeleri kendimiz alır götürürüz.
    🌎 Senede iki defa yapılması gereken testlerin sonuçları da sahiplerine verilmez.
    🌎 Devlet ve Belediye adaya at girişlerini çıkışlarını kontrol etmez .Bu konuda kadrolar oluşturmaz
    🌎 1800 atın yaşadığı adalarda, ruam dedikleri olayın ,81 ata kadar ulaşması , eğer bu hastalık söz konusu ise devlet ve belediyenin sorumluluğundadır.
    🌎 Ruam testi özel bir testtir.
    Bu konuda Belediyenin ilacı getirmek için ihale açması belli süreler vermesi ve testleri usulüne uygun şartlarda yaparak raporlarını at sahiplerine vermesi şarttır.
    🌎 Ruam hastalığına karşı korunma ve mücadele Yönetmeliği 21/11/2011 tarihli Resmi Gazetede yayınlanmış ve yapılacak işlerin çerçevesini belirlenmiştir .
    İNTRADERMAL MALLEİN testi yapıldıktan sonra ,reaksiyon 72 saat sonra okunur .
    Değerlendirme MALLEİN enjekte edilen yerdeki kalınlaşma 5 mm
    den fazla ise pozitif ,3.5 mm ise şüpheli ,0-29 mm ise negatif kabul edilir .
    Ancak 2 ay sonra serolojik muayeneler yapılır.
    81 can öldürülmesine rağmen hayvan sahiplerinin ellerinde hiçbir test sonucu yetkili veterinerin imzasını taşıyan bir belge yoktur .
    🌎 Eğer at ruam taşıyor ise, dünya sağlık örgütünden bir hekimin de olayın başında olması öldürme yönteminin saptanması gerekir .
    🌎 Devlet at ve ruam konusundan anlayan veteriner icin kadro açmak zorundadır .
    🌎 Ruama ilişkin raporların at sahibi tarafından denetlenebilir şekilde kendilerine teslim edilmesi şarttır.
    🌎Şu anda ahırlardan onların yanından , ruamlı dediklerinizin arasından geliyorum .
    Korkmuyorum.
    Kaçmıyorum .
    Onlara neler yapıldığını anlamaya ve herkese anlatmaya çalışıyorum
    🌎 Gerek Büyükada gerekse Heybeliada'da yüzlerce at 3- 5 metrekarelik karanlık ahırlarda hareketsiz bekletilerek ayrı bir cinayet işleniyor.
    Biliyor musunuz ?
    🌎 300-400 kg ağırlığındaki bir atın 3 ay boyunca Ahırdan çıkmamak koşulu ile Karantina adı altında bekletilmesi ne büyük vahşettir biliyor musunuz ?
    Bu durumun sürdürülmesi halinde atlarımızın Felç olmalarına kesin gözü ile bakılmaktadır.
    Yanlarından geliyorum
    Küçücük yerlerde inliyorlar.
    Başlarında ise dışarı çıkmamaları için vardiyalı polis arabaları beklemekte .
    🌎 Ruam testinin yapılması, raporları ,karantina yöntemleri ve at konusundaki uzman hekimin kadrolu çalıştırılması ilkeleri yasa, ve Yönetmelikler ile birlikte
    düzenlenmiştir.
    🌎 Öncelikle öldürülen 81 ata ilişkin tahlil ve raporlarının öldürülmeden önce, sahiplerine verilmesi yasal zorunluluktur
    Heybeliadadaki atlarımız ile ilgili olarak geçen hafta yapılan tahlillerde bir sorun olmadığı söylenmesine rağmen , halen at sahiplerine isteklerine rağmen bu rapor verilmemektedir .
    🌎 Adalar ölüm kokuyor hepimiz soluyoruz bu kokuyu ve bekliyoruz .
    Ruam ile ilgili yasa usul ve Yönetmelikler uygulanmadan çukurlar kazılarak öldürmek veya 3 ay hareketsiz bırakarak felç ederek öldürmek arasında ,hiçbir fark olmadığını savunuyorum.
    Öldürülüyorlar. ...
    🌎 5199 sayılı hayvanları koruma kanunu kapsamında ,yük hayvanları barınması ile ilgili , ilçe belediyelerinin yetkisi yoktur.
    🌎 Büyükşehir belediyeleri ise ancak bahçeli geçici hayvan bakım merkezlerinde kısa süre onları barındırabilir.
    Aylarca veya ömür boyu orada tutamaz .
    Belediyelerde çok sayıda atı barındıracak tavla ve alanlar da mevcut değildir
    Belediyeler,onların bakımları ile ilgili bilgiye sahip değiller.
    Bu yüzden 400 kg lık bir atın 3 ay hareketsiz bırakılması ve hapsedilmesi hâlinde ne olacağının bilincinde bile değiller .
    🌎. Hiç bir belediyenin yük hayvanları ile alakalı ehil hekimi olmadığı gibi ruam hastalığının bırakın teşhisini, testini bile uygulayacak hekimi yoktur..
    Yukarıda değindiğim özel bir bilgi ve yetki gerektirir bir iştir bu konu ..
    🌎 Ruam testi maliyetli bir testtir, karma aşı bile aldıramadığımız belediye, il veya ilçe tarım müdürlüğü'nün ruam testi almış olduğu iddiası kanıtlanmalıdır.
    🌎K aldı ki, belediyeler bir alımı ihalesiz ve belediye meclisi kararı olmadan yapamaz ve bunu sayfasından kamuya bildirmekle yükümlüdür.
    🌎 Yani Belediyenin ruam testi alabilmesi için önce talep etmesi gerekir .
    Sonra belediye meclis onayı ve kararı ardından en az 1 aylık ihale ve devamında alım yapılacak firmanın belirlenmesi ve alımının yapılması gerekir .
    🌎 İş bununla da bitmez yük hayvanları hakkında yetki belgesi olan ehil hekimleri de bulup kadrosuna almalı bunlar içinde ayrı bir talep onay ve karar olması ve bir aylık bir ilan açması gerekir.
    🌎 81 can öldürülürken bu gereklerin yerine getirildiğinin kanıtlanması gerekir .
    🌎 5199 sayılı hayvanları koruma kanunu yük hayvanları barınması hakkındaki maddeyi ve rehabilitasyon merkezlerinin işlev maddelerini de değiştirmesi gerekmektedir .
    🌎 İlgili Kuruluşların, yasa tüzük ve Genelgelere uymak suretiyle ruamlı atın varlığını tespit etmesi halinde ; elbette insan sağlığı ve diğer canlılar için gereği, yerine getirilecektir.
    Ancak o gerek yerine getirilirken de bir cana duyulması gereken saygı ve saygınlık içinde bu hazin işlem yapılacaktır
    Okuduğuruz savunma, yaşama ve Yaşatma hakkının korunması ve Atlarımıza adına yapılmıştır.
    Saygı ile
    Av.Emel Derbend Üner
    Alıntı bir arkadaşımın "Facebook Sayfasından" 

    4 Ekim 2019 Cuma

    Türcülük de tıpkı ırkçılık ve cinsiyet ayrımcılığı gibidir…

    Yalçın Ergündoğan

    'İnsan merkezci' saplantılarımızı, 'kibrimizi' terk edebildiğimiz ölçüde, diğer türlerle yaşamı daha eşit ve adil paylaşabilmek mümkün olabilir…

    4 Ekim “Dünya Hayvan Hakları Günü”. Dolayısı ile içinde bulunduğumuz günler, diğer türlerle ilişkiler konusuna biraz kafa yorma ve türümüz için de; çokça özeleştiri yapma imkanı yaratabilecek bir hafta olabilir. Bu, hem kendi türümüz, hem diğer türler, hem de içinde yaşadığımız ortak evimiz ‘dünyanın’ geleceği için (hem de sıkça) yapmamız gereken bir şey aslında.
    Yeniden hatırlarsak; dünyanın birçok farklı ülkesindeki Hayvan Hakları ve Koruma Dernekleri, 1931 yılında bir araya geldikleri 4 Ekim gününü, "Dünya Hayvan Hakları Günü" olarak kabul etti. Yıllar sonra, 21–23 Eylül 1977'de Uluslararası Hayvan Hakları Birliği ve ona bağlı ulusal birlikler tarafından Londra'da Hayvan Hakları konusunda düzenlenen bir uluslararası toplantıda, ortak bir metin,"Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi" olarak kabul edildi. Bu bildirge, 15 Ekim 1978 tarihinde de Paris'te UNESCO Evi'nde törenle tüm dünyaya duyurulup ilan edildi. (Bildirgeyi tam metin olarak aşağıya ekliyorum.)
    * * *
    Ben epey bir zamandır yazılarımda tekrarlıyorum. İnsan türü, ben merkezci. Kibirli. En “akıllı”, en “zeki”  tür olduğu iddiasında. Genelde, kendisini bir hayvan türü olarak dahi görmüyor. Bunu bir aşağılanma sayıyor. Ama, en “akıllı” ,en “zeki” olduğunu sanan şu bizim insan türünün içinden, “daha akıllı” olduğunu iddia edenlerin kurduğu düzenlerin bugün vardığı durum da ortada. 
    Mensubu olduğumuz tür, kendisinin de üzerinde yaşadığı gezegeni, tüm diğer canlı türleri ile birlikte imhaya, “toplu yok oluş”a götürecek adımları hızla atmayı sürdürüyor. Küresel ısınma, iklim değişikliği, nükleer hevesleri, savaşlar… Diğer tüm canlı türleriyle birlikte üzerinde yaşadığımız gezegen, “insan türü”nün açık tehdidi altında. 
    Bakın, İnsan türünün dünyaya nasıl egemen olduğunu “Hayvanlardan Tanrılara Sapiens” (Kolektif Kitap) kitabında etraflıca anlatan Yuval Noah Harari, aslında tehdidin boyutlarının nereye vardığını da; “Yarının kısa bir tarihi Homo Deus” adlı kitabında anlatmayı sürdürüyor. 
    Harari, “yola önemsiz bir hayvan olarak çıkan  Homo Sapiens’in, “yapay zeka”, “robotlar” dönemiyle tanrılar katına doğru çıkma sürecinde, kendi sonunu da hazırlama serüvenine  tarih ve felsefe ışığında kafa yoruyor.
    Düşünür, bu perspektifle tarih boyunca “türümüzün” benzeri görülmemiş kazanımlar elde etmesine rağmen, mutluluk seviyesinde neden kayda değer artışlar olmadığını da çözmeye çalışıyor. 
    * * *
    İnsan türünün durumu bu. Geleceğe dönük incelemeleri ve durum tespitlerini sürdürürken, yurdunu bütün bir ‘cihan’ olarak kabul etmek, dil, din, ırk, cinsiyet ve tür farkı bilmeden, bir anadan doğmuşçasına, ‘önce insan’ yaklaşımının yerine, ‘tüm canlıların yaşam hakkı’nı koymak da mümkün aslında. Diğer canlı türleriyle, yaşam zincirinin sürekliliği için bir arada yaşamamız zaten zorunlu. Bunun için de ”türcülük”ten uzaklaşmamız şart.
    Nasıl ki duyarlı türdeşlerimiz; ırkçılığa, cinsiyet ayrımcılığına, savaşa, nükleere, işkencelere, baskılara, sömürüye,  soykırıma karşı çıkıyorsa, bu doğrultuda mücadele yürütüyorsa; açık ve net olarak 'türcülük' ve türevlerine de, 'bir türün başka bir tür üzerinde tahakküm kurmasına' da karşı çıkışı önce bilince çıkarmak, sonra da yükseltmek  gerekiyor. Buna önce kendimizi, ardından da tüm çevremizi zorlamalıyız.
    Hayvan Özgürleşmesi (2005, Ayrıntı Yayınları) kitabının yazarı felsefeci Peter Singer da bu konuda şöyle diyor:
     “Sırf bizimle aynı türe mensup olmadıkları gerekçesiyle onların çıkarlarını göz ardı eder ya da önemsiz görürsek, kaba ırkçıların ve cinsiyetçilerin mantığını benimsemiş oluruz. Irkçılar ve cinsiyetçiler de, kendi ırklarına ve cinsiyetlerine mensup kişilerin, diğer tüm özelliklerinden ve niteliklerinden bağımsız olarak, sırf bu özelliklerinden dolayı daha üstün bir ahlaksal statüye sahip olduklarını düşünürler.” 

    SEVMEK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ AMA…
    Hiç kimsenin hayvanları (yani diğer türleri) sevme zorunluluğu yok. Bir hayvanın yaşam hakkına saygı göstermek için, hayvanın güzel ya da cana yakın olması, sevimliliği gibi ölçütler geçerli olamaz. Zaten, Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi de işte tam bu noktaları kayıt altına alıyor. Bildirge de, hayvanların çıkarlarının en iyi şekilde gözetilmesi gerektiğini ve bir hayvanın çıkarlarının gözetilmesi için de, o hayvanın mutlaka “şirin”, “insanlara yararlı” ya da “soyunun tükenme tehlikesi içinde olması”nın ya da “herhangi bir insanın onları sevmesinin gerekmediği”nin altını çiziyor. 
    Türcülükle mücadele konusuna kafa yoranlardan Tom Regan; “Kafesler Boşalsın” (2007, İletişim Yayınları) kitabında ve çeşitli makalelerinde şuna vurgu yapıyor:
    “Hayvanlara saygı göstermek, bir nezaket meselesi değildir, bir adalet meselesidir. Çocuklara, zihinsel gelişimini tamamlamamış olanlara, demanslı yaşlılara ya da ahlaken edilgin diğer varlıklara karşı görevlerimizin temelinde, ahlaken etkin varlıkların “duygusal ilgileri” yatmaz; onların içsel değerine saygı duyulması yatar. Ahlaken etkin varlıkların ahlaken ayrıcalıklı konumda oldukları anlayışı, mitten ibarettir.”  

    İNSAN TÜRÜ OLARAK SORUMLU VE SUÇLUYUZ
    Diğer canlı türlerine karşı gösterdiğimiz ortak duyarsızlığımız ve gecikmiş özeleştirimiz, “özürümüz” için tüm dünya insanlığı olarak, daha doğru ifade ile; “insan türü” olarak sorumlu ve suçluyuz elbette!.. Hele ki, hayvanların en ağır işkenceler altında tutulduğu “sanayi tipi hayvan üreticiliği”nin  varlığı ve bu yöndeki duyarsızlığımız affedilemez.
    Bu nedenle, “Dünya Hayvan Hakları Günü”nü vesile ederek, burada da yinelemek istiyorum:
    "Doğanın da hayvanların da ne kendilerini savunacak 'avukatları', ne çıkarlarını koruyacak 'sendikaları', ne de 'oy hakları' var. Tam da bu nedenle; tüm canlıların 'yaşam haklarını' savunan, onlarla birlikte, yaşamı eşit ve adilce paylaşabilmek için, 'türcülüğü' reddeden bir noktadan baskı ve sömürüye karşı çıkan duyarlı insanlara çok iş düşüyor... Unutmayalım; DÜNYA YALNIZ BİZİM DEĞİL..."
    Hayvanların özgürleşmesinin, insanların özgürleşmesiyle diyalektik bir bütünlük taşıdığını da hep hatırımızda tutarak; 'insan merkezci' saplantılarımızı, 'kibrimizi' terk edebildiğimiz ölçüde diğer türlerle yaşamı daha eşit paylaşabilmeye yaklaşabileceğiz.  Duyarlı, vicdanlı ve ahlâklı olabilmek için de bunu yapmamız şart!.. 
    Unutmayalım! Hayvanların merhamete, acınmaya, korunmaya değil, haklarının tanınmasına ve saygı gösterilmesine ihtiyacı var. 
    * * *

    HAYVAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ

    1. Bütün hayvanlar yaşam önünde eşit doğarlar ve aynı var olma hakkına sahiptirler.
    2. Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir. Bir hayvan türü olan insan, öbür hayvanları yok edemez. Bu hakkı çiğneyerek onları sömüremez. Bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla görevlidir. Bütün hayvanların insanca gözetilme, bakılma ve korunma hakları vardır.
    3. Hiçbir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve zalimce eylem yapılamaz. Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu olursa, bu bir anda, acı çektirmeden ve korkutmadan yapılmalıdır.
    4. Yabani türden olan bütün hayvanlar, kendi özel doğal çevrelerinde karada, havada ve suda yaşama ve üreme hakkına sahiptir. Eğitim amaçlı olsa bile özgürlükten yoksun kılmanın her çeşidi bu hakka aykırıdır.
    5. Geleneksel olarak insanların çevresinde yaşayan bir türden olan bütün hayvanlar uyumlu bir biçimde türüne özgü yaşam koşulları ve özgürlük içinde yaşama ve üreme hakkına sahiptir.
    6. İnsanların yanlarına aldıkları bütün hayvanlar doğal ömür uzunluklarına uygun sürece yaşama hakkına sahiptir. Bir hayvanı terk etmek acımasız ve aşağılık bir davranıştır.
    7. Bütün çalışan hayvanlar iş süresi ve yoğunluğunun sınırlandırılması ve güçlerini artırıcı bir beslenme ve dinlenme hakkına sahiptir.
    8. Hayvanlara fiziki ya da psikolojik bir acı çektiren deneyler yapmak hayvan haklarına aykırıdır. Tıbbi, bilimsel, ticari ve başkaca biçimlerdeki her türlü deneyler için de durum böyledir.
    9. Hayvan beslenmek için yetiştirilmişse de bakılmalı, barındırılmalı, taşınmalı, ölümü de acı çektirmeden ve korkutmadan olmalıdır.
    10. Hayvanlardan insanların eğlencesi olsun diye yararlanılamaz, hayvanların seyrettirilmesi ve hayvanlardan yararlanılan gösteriler hayvan onuruna aykırıdır.
    11. Zorunluluk olmaksızın bir hayvanın öldürülmesi yaşama karşı suçtur.
    12. Çok sayıda yabani hayvanın öldürülmesi demek olan her davranış bir soykırım, yani bir suçtur.
    13. Hayvan ölümüne de saygı göstermek gerekir. Hayvanın öldürüldüğü şiddet sahneleri sinema ve televizyonda yasaklanmalıdır.
    14. Hayvanları koruma ve savunma kuralları, hükümet düzeyinde temsil olunmalıdır. Hayvan hakları da insan hakları gibi yasayla korunmalıdır.   (15 Ekim 1978'de Paris UNESCO Evi’nde kabul ve ilan edilmiştir.)


    ARTI GERÇEK

    6 Nisan 2019 Cumartesi

    Kaç Kurt Kaç

    Özgürlüğe kaçan kurt 

    yakalanamadı


    Antalya Hayvanat Bahçesi’nden önceki gün kaçan kurt, bir veteriner tarafından ormanlık alanda görüntülendi. Yaban hayatı koruma ekipleri, polis ve jandarma tarafından aranan hayvan, halen bulunamadı.
    Aynı kafeste kaldığı diğer türdeşleriyle anlaşamadığı için 1 Nisan’da kafesi değiştirilmek istenirken kaçan kurdu yakalama çalışmaları sürüyor. Hayvanat bahçesine yakın bölgede ve yaban hayatının yoğun olduğu Termessos Milli Parkı’nda yapılan arama çalışmalarından henüz bir sonuç alınmadı. Bölgede çalışan 5 ekip, polis ve jandarmanın da desteğiyle sürdürdüğü çalışmalarda, sayısı artırılan foto kapanlarla kurdun yerini tespit etmeye çalışıyor.

    Cep telefonuyla görüntülendi

    Bu arada ormanlık alanın yakınlarından geçen veteriner hekim Ümit Yürekli cep telefonuyla kaçan kurdu görüntüledi. Yürekli, “Varyanttan inerken yolda bir köpek olduğunu düşündüm. Devamında sağına soluna bakmaya çalışınca köpek değil kurt olduğunu gördüm. Bir taraftan takip ettim ve kurt olduğuna emin oldum ” dedi. Hayvanın panik halinde olduğunu anlatan Yürekli, kurdun Anadolu’nun yaygın bir türü olduğunu hatırlattı; “Saldırgan hisleri yoktur, şehre inmezler. Halk belki panikleyebilir ama tam tersine onlar daha çok panikliyorlar, yabancı bir ortam. Özgürlüğüne gidecektir diye düşünüyorum” diye konuştu.
    En son 2 kilometre uzaklıkta görüldüğü bildirilen kurdun, dağlık alana geçebilmesi için trafiğin yoğun olduğu karayolundan karşıya geçtiği ve o alanda ilerlediği düşünülüyor.