Translate

1915 ve yengemin hikayesi

İHD olarak 1915 Soykırım anmasını, 2005 yılından bu yana yapıyoruz. Bugüne kadar çok fazla etkinlik yaptık ve iki yıl önceye kadar da bu etkinlikler engellenmiyordu. 2019 yılında sokakta düzenlediğimiz soykırım anma etkinliği engellendi. Etkinlik sırasında pankartlarımıza el konuldu ve üç arkadaşımız gözaltına alındı. Ardından başlatılan soruşturmada savcı, tarihi olaylar hakkında farklı görüşler ileri sürülebileceğini ve bunun düşünce özgürlüğü kapsamında olduğuna karar vererek takipsizlik kararı verdi.
Ancak bu yıl özellikle ABD Başkanı Biden’in “soykırım” kelimesini kullanmasıyla ortalık karıştı. 2005 yılından beri soykırımı anma yapan İHD, İçişleri Bakanı tarafından hedef gösterildi. 

Benim Ermeni Soykırımı konusunda bilgilenmem, siyasi bir nedenle değil aile içinde yaşadığım bir olayla oldu. Dedem bir hukukçu, vali muavinliği yapmış, çevresinde demokrat olarak bilinen biriydi. Babamın ikiz kardeşi olan amcam ikinci kez evlenmeye karar veriyor. Evlenmek istediğini dedeme anlattığında, bu evliliğin olması için şart koştu. Josephine yengemin adı Hülya olacaktı ve Müslümanlığı kabul edecekti. Yengem bunları kabul etti. 

Josephine yengem ve ailesi hayatımda tanıdığım en iyi ve neşeli insanlardı. Hep birlikte sinemaya giderdik. Josephine yengemin yeğenleri Alex ve Arthur abi bize Zati Sungur oyunları öğretiyordu. 

Bu evlilik ilk gerçekleştiğinde anneme sormuştum; “Biz Josephine yengeme Hülya mı diyeceğiz?” Annem ise dedemin yaptığının çok ayıp olduğunu belirterek, “Yengenize her zaman Josephine yenge diyin” demişti. Bu cevap benim mücadelemde de etkili oldu. 

16-17 yaşlarındayken Ermeni Soykırımı ile ilgili bazı şeyler öğrenmeye başladım. Bir gün yengeme sordum, “Yenge aileniz de etkilendi mi?” diye. Yengem bana “Aman bu konuyu hiçbir yerde konuşma. Bu konu tehlikeli” diyerek ailesinin de soykırımdan etkilendiğini ama bu konuyu konuşmamam gerektiğini söylemişti. Ermeni Soykırımı ile netleşmem o gün oldu. Bir insanın kendi acılarını anlatamayacak kadar korkuyor olması çok üzücüydü. 

Amcam genç yaşta öldü ve ilk evliliğinden olan iki oğlunu yengem öz çocukları gibi büyüttü ve onları evlat edinerek mirasını onlara bıraktı. Yengem çok hastalanmıştı, ölüm döşeğindeydi. Bir gün onu görmeye gittim. Odasında yeğeninin kiliseden getirdiği bir papaz ile dertleştiğini gördüm. Yengem ağlıyordu, papaz da ağlıyordu. Yengem bir şeyler anlatmak istiyordu. Tam konuşamıyordu. Ama bence yengem o gün kendi cenazesini kendi kaldırıyordu. Tam da istediği kurallara göre belki de "Ben hiç vazgeçmedim” diyordu papaza. 

O görüntüden çok etkilendim. Bence ikisinin arasında geçen o konuşma bugün konuştuğumuz siyasi gerçekleri anlamaya yetecek çok önemli bir konuşmaydı. Bir süre sonra yengem hayata veda etti. Bir Müslüman gibi defnedildi. Ancak yengem eminim ki defninin o gün papazla konuştuğu gibi olmasını isterdi. Yengem aslında belki o gün o yattığı yataktan başkaldırdı. Ve yeniden kendisine dayatılan bir kimliği ret ettiğini papaza anlattı. 

Ben yengemin cenazesine gitmedim. O gün kiliseye gittim. Ve yengemin istediğini düşündüğüm şekilde yengemi andım. Hala da anmaya devam ediyorum. 

Şimdi soruyorum. Yengem tek değildi, yengem muktedire uymak zorunda kalmış bir Ermeniydi. Yengemin yaşadıklarını ve çektiklerini, ona dayatılanları sadece büyük acı olarak değerlendirebilir miyiz, yoksa bu Soykırım’ın bir devamı mıydı?

 

Eren Keskin / 28 Nis 2021

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder