Translate

20 Mart 2020 Cuma

Rüyalar ve milliyetçilik

Ahmet Altan
Tarih boyunca kâhinler, müneccimler, psikiyatristler rüyalarla ilgilenmişler, bunlardan anlamlar çıkarmışlar, geleceğimizin, geçmişimizin, sorunlarımızın izlerini bu bulanık şekillerde aramışlar. Ama hiçbiri yaşadığımız bu esrarengiz olayın sırrını çözememişler. O sır orada öyle duruyor.

Rüyalar, içimizde, zihnimizin derinlerinde, bizim denetleyemediğimiz, müdahale edemediğimiz bir gücün varlığını bize gösteriyor. İnsanın içinde kendisinden bağımsız bir varlığın yaşaması ve bu varlığın insan yorulduğunda, çevresindeki gerçekleri algılayamadığı bir uykuya dalıp bilinci kapandığında ortaya çıkması bana ürpertici geliyor. Bizim bedenimizi, zihnimizi, sinir sistemimizi kendi arzularına göre kullanabilen bir “yabancıyı” içimizde taşıdığımızı düşünmek, bizzat kendi varlığımızı bir sırra dönüştürüyor.

Bilincimizin ürettiği bütün düşünceler bir mantık çerçevesiyle bağlı oldukları hâlde rüyalar mantık çerçevesini paramparça edebiliyor. En rasyonel, en mantıklı, en tutarlı insanlar bile rüyalarında mantıktan, gerçeklerin tutarlılığından koparak uçuyor, korkuyor, öfkeleniyor, şehvete kapılıyor. Bambaşka biri hâline geliyor.

Üstelik içimizdeki bu “yabancı” fevkalâde ayrıntılı imajlar oluşturabiliyor. Hiç tanımadığımız, görmediğimiz, düşünmediğimiz insanlarla, bitkilerle, hayvanlarla karşılaşıyoruz, onların gözlerini, çiçeklerini, kanatlarını bütün çizgileriyle görebiliyoruz.

Bu nasıl oluyor? Bu “yabancı” kim? Neden içimizde böyle birini taşıyoruz? “Bizim” bilmediğimiz bunca ayrıntıyı o nasıl biliyor?

İnsanlar gibi toplumların da içlerinde bir “yabancı” barındırdıklarını, yorulup uykuya daldıklarında, bilinçleri kapandığında da bu “yabancının” vahşi bir barbar olarak “milliyetçilik” kılığında ortaya çıktığını düşünüyorum. Uygarlık, bilinçlerimizi terbiye ettiği, “bizi” mantıklı bir düşünce sistematiği içinde tuttuğu hâlde içimizdeki “yabancıyı” terbiye edemiyor. En azından şimdiye kadar bunu yapamadı. En mantıklı, en rasyonel toplumlarda bile bu mantıksız “yabancı” varlığını sürdürüyor.

1900’de ve 1905’te Max Planck ve Einstein insanlık tarihinin en büyük buluşlarından ikisini Almanya’da gerçekleştirdi. O dönemde Almanya bilimin ve teknolojinin merkeziydi.

Einstein’ın buluşuna sahne olan Almanya’da sadece otuz yıl sonra Naziler iktidara gelmişti. Kırk yıl sonra ise Almanya milyonlarca insanını kaybetmiş, mahvolmuş, acılar içinde bir topluma dönüşmüştü.

Böylesine gelişmiş bir toplumun içinden kendisini de dünyayı da parçalayan mantıksız bir canavar nasıl çıktı?

O “canavar” orada, içlerinde, kendilerinden bile gizli duruyordu çünkü. Diğer bütün toplumlar gibi hamaset nutuklarıyla uykuya daldıklarında mantıktan kopuk bir duygular yığını hâlinde belirdi.

Tarihi, mantıklı nedenlere, ekonomik çıkarlara dayandıran açıklamalar arar insanlık. Tarih, bu arayışlara inandırıcı cevaplar vermez her zaman Moğolların dünya nüfusunun onda birini öldürmesi nasıl bir mantıkla açıklanabilir? Bütün imparatorlukların, bütün toplumların tarihinde mantıksız canavarlıkların izlerini rahatlıkla bulabiliriz.

Bir grup insanın kendilerini kavim, kabile, devlet, millet, din olarak diğerlerinden ayırıp, kendi grubunun diğer herkesten daha değerli olduğuna inanmasıyla başlar mantıktan kopuk “uyku” ve canavar ortaya çıkar.

Bugün insanlık gene bir uyku evresine giriyormuş gibi görünüyor. En gelişmiş toplumlarda bile “biz en büyüğüz” diyen liderler kafalarını kaldırıyor. Toplumlarda bir yorgunluk ve uyku ihtiyacı belirdiğinde bu liderler çoğalıyor ve onlar uykunun daha da derinleşmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. O zaman da hepimizin içinde yatan, bizim denetimimiz dışındaki canavarlar harekete geçiyor.

Milliyetçilik, mantıkla ilişkisini koparmış bir budalalıktır. Ne olduğunu bile tam kavrayamadığımız karanlık bir boşluğun içinde dönüp duran minnacık bir gezegenin üstünde hiçbir toplum diğerinden daha değerli değildir. Hangi ırktan, hangi dinden, hangi milletten olursak olalım hepimizin ortalama ömrü belli. Birbirimize “ben senden daha değerliyim” diye bağırıp sonra ölüyoruz. Ölüm zaten herkesin “eşit” olduğunu tartışmasız biçimde gösteriyor. Daha “değerli” bir millet varsa ölmesin de onun diğerlerinden daha üstün olduğunu görelim.

Toplumlar entellektüellerini böyle kanlı uykulardan insanları kurtarsın diye yaratıyor. Çünkü insanlık bir yandan kendi içinde canavarlar beslerken bir yandan da bundan kendini korumaya uğraşıyor. Siyasetçiler, bayraklar, marşlar, nutuklarla uğursuz ninnilerini söylerken, entellektüellerin de milliyetçiliğin nasıl bir budalalık olduğunu, bu küçük gezegeni sınırlarla, silahlarla böldüğümüz sürece ortak bir acıdan kurtulamayacağımızı anlatarak toplumu uykuya dalmaktan koruması gerekiyor.

Ölüm karşısında eşit olan bir canlılar topluluğuyuz, kim kimden daha değerli ya da daha üstün olabilir? Biliyorum, tarih bu mantıksız iddianın üstünde inşa edildi. Ama tarihi değiştirmenin zamanı gelmedi mi? Kimsenin daha değerli olmadığı yeni bir tarih başlayamaz mı? Aklımızın, mantığımızın, bilincimizin, bilinçdışı canavarlığımızı engellediği bir döneme giremez miyiz? En azından bunun için uğraşamaz mıyız?

Ben bunun için mücadele edeceğimize, yeni bir tarihin başlangıcına çok yaklaştığımıza, çekilen acıları durdurabileceğimize inanıyorum.

Toplumların uyumalarını engellediğimizde bireylerin daha rahat uyuyup, kendi içlerindeki “yabancılarla” tehlikesiz maceralar yaşayacağı bir hayatımız olur. O zaman huzur içinde rüyaların sırrını çözmeye uğraşırız.


Libération gazetesi 

18 Mart 2020 Çarşamba

Dünya'nın kuzey manyetik kutbu, Sibirya'ya doğru çok hızlı bir şekilde kayıyor

Dünya'nın kuzey manyetik kutbu, Kanada'dan Sibirya'ya doğru hızla kayıyor. Manyetik kutup o kadar hızlı yer değiştiriyor ki, ABD Ulusal Jeo-Mekansal Zeka Ajansı (NGA) ve İngiltere Savunma Coğrafya Merkezi'nden (DGC) bilim insanları gezegenin manyetik alanını tanımlayan ve tüm modern navigasyon sistemlerinin çalışmasını sağlayan, Dünya Manyetik Modelini güncellemek zorunda kaldıklarını açıkladı.

Dünya Manyetik Modelinin son güncellemesi 2015 yılında yapılmıştı ve bu güncellemenin 2020 yılına kadar sorunsuz kullanılması bekleniyordu, ancak manyetik alan son zamanlarda hızlı bir değişime geçti. Bu yüzden araştırmacılar güncellemeyi hemen yapmak zorunda kaldıklarını açıkladı.

DÜNYA'NIN MANYETİK KUTUPLARI NEDİR?
Bu görünmez kuvvet, üzerinde durduğumuz zeminin yaklaşık 3 bin 200 kilometre altında bulunan çekirdekte olan biten hareketlilikten kaynaklanıyor.

Yaklaşık 5 bin 700 santigrat derece sıcaklıkta çoğunlukla sıvı ve demirden oluşan çekirdek, Ay'ın hacminin üçte ikisine yakın bir hacme sahip bulunuyor. Dünyanın manyetik alanını da burası oluşturuyor. Gezegenlerin ve özellikle dünyamızın manyetik alanlarının nasıl oluştuğu henüz tam anlamıyla açıklığa kavuşmuş olmamakla beraber, bu konuda birçok varsayım ortaya atıldı. Bu varsayımların en güçlüsü ise, gezegenlerin dev birer dinamo gibi davranarak kendi manyetik alanlarını oluşturdukları yönünde kendisini gösteriyor.

DÜNYA'NIN MANYETİK KUTUPLARININ OLUŞUMUNU AÇIKLAYAN KURAM: JEODİNAMO
Jeodinamo kuramına göre; sıvı demirin hareketi sonucu bir elektrik akımı oluşur ve bu akım manyetik alanların oluşumuna sebebiyet verir. Yüklü metal parçacıkların manyetik alanlardan geçmesiyle, devamlı ve döngüsel bir elektrik akımı ortaya çıkar. Çekirdekteki sıvı metalin daimi hareketine bağlı olarak bir miktar manyetik alan oluşur ve bu alan çekirdekte yeni akımlar oluşturur. Bu akımlar ise daha fazla manyetik alana sebep olarak geri beslemeli bir döngü ortaya çıkarır.

Bu döngü ise tıpkı mıknatısta bulunan manyetizma gibi davranır: İtici ve çekici güç.

Bu manyetizma Güney Kutbu yakınlarında Dünya'dan çıkar ve gezegeninin etrafını dolaşarak Kuzey Kutbu yakınlarından tekrar çekirdeğe döner. Coğrafik ve manyetik kutuplar birbirlerine yakın olsalar da aynı yerde değildir.

MANYETİK KALKAN GÖREVİ GÖRÜYOR
Bizi Güneş'ten ve diğer yıldızlardan gelen zararlı ışınımdan koruyan en önemli kalkan, manyetik alandır. Manyetik alanın, gezegenin çevresinde oluşturduğu doğal kalkana manyetosfer deniyor. Tüm gezegenler için basit bir manyetosfer tanımı, "Bir gezegenin kendi manyetik alanının oluşturduğu, elektrik yüklü parçacıkları içeren katman" şeklinde yapılabilir. Manyetosferler, manyetik alanın yapısına bağlı olarak yaklaşık küresel biçimdedir.

DÜNYA'NIN MANYETİK ALANI ÇOK HIZLI KAYMAYA BAŞLADI
Manyetik alan tarafından oluşan kutupsallık, evrensel bir sabit değildir. Tarih boyunca kutuplar pek çok kez yer değiştirdi, kuzey ile güney tersine döndü. Kutuplar, yaklaşık 40 bin yıl önce böyle bir teşebbüste bulunup başarısız oldu. En son yaşanan tam dönüşüm, yaklaşık 780 bin yıl önce gerçekleşti.

Dünyamızın manyetik alanı binlerce hatta milyonlarca yıldır yaklaşık aynı yoğunlukta kalabilir, ancak tam olarak bilinmeyen nedenlerle zaman zaman zayıflar ve bu zayıflamanın ardından muhtemelen birkaç bin yılda yön değiştirir.

Dünyanın manyetik alanı son on yılda endişe verici oranlarda zayıflıyor ve bu da Dünya'nın manyetik kutbunun yer değiştirmesi üzerine etkileri konusunda yaygın bir endişe oluşturuyor.

Colorado Boulder Üniversitesi ve Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi'nin (NOAA) Çevresel Bilgi Ulusal Merkezlerinde jeomanyetikçi olan Arnaud Chulliat, “Yer değiştirme arttıkça hata daha da çok artıyor.” diyor.

KUZEY KUTBU'NDAN SİBİRYA'YA DOĞRU KAYIYOR
2018 başlarında, NOAA ve Edinburgh'daki İngiliz Jeolojik Araştırmaları'ndan araştırmacıların, Dünya Manyetik Modeli'nin seyir hatalarının mümkün olabileceği noktaya kadar yanlış olduğunu ortaya çıkardı.

Güney Amerika'nın altındaki jeomanyetik kutup ve kuzey manyetik kutbunun hareketi daha da hızlandı. Kuzey manyetik kutbu yıllardır sürekli olarak Kuzey Kutbu'ndan Sibirya'ya doğru kayıyor. Bununla birlikte, son birkaç on yılda, yılda yaklaşık 15 ila 55 kilometre arasında bir hız kazandı.

KUTUPLARIN YER DEĞİŞTİRMESİ DÜNYANIN KORUMASINI ZAYIFLATACAK
Normal şartlarda Güneş'ten gelen malzeme Dünya'ya yaklaşık 16-18 saatte ulaşıyor ve manyetosferimiz tarafından manyetopoz olarak adlandırılan bir bölgede karşılanıyor. Dünya'nın manyetik alanı gelen malzemeyi etrafımızdan dolaşacak şekilde yönlendiriyor ve bizi koruyan bir kalkan gibi davranıyor. Ancak az bir miktar malzeme kutuplardan içeri girdikten sonra iyonosferde salınıyor. Kısaca savunma mekanizmamız bu şekilde işliyor. Kutupların terslenmesi de uzun bir sürede gerçekleştiği için Güneş'in etkisi doğrudan nüfuz etmiyor, koruyucu alan nedeniyle edemiyor.

Dünya'nın manyetik alanı gezegenimizi tehlikeli güneş ve kozmik ışınlardan dev bir kalkan gibi koruyor. Kutuplar değiştiğinde (veya değişim denemesi olduğunda) bu kalkan zayıflar. Bilim adamları bu aşamada manyetik alanın olağan gücünün onda birine kadar zayıflayabileceğini tahmin ediyor. Yer değiştirme denemesi esnasında manyetik kalkanımız yüzyıllar boyu tehlikeye girebilir ve bu süre boyunca uzaydan gelen radyasyonun gezegenimizin yüzeyine daha da yakınlaşmasına izin verebilir. Dünya'daki değişiklikler daha şimdiden Güney Atlantik'teki alanı zayıflattı. Bu dönemde radyasyona maruz kalan uydularda ise hafıza sorunları yaşanıyor.

Bu radyasyon henüz yüzeye erişmiş değil. Fakat bir noktada manyetik alan yeterince azaldığında, farklı bir hikaye karşımıza çıkabilir. Kozmik radyasyonun Dünya'yı nasıl etkilediği konusunda bu alanda uzman olan Boulder Üniversitesi ve Colorado Üniversitesi Atmosferik ve Uzay Fizik Laboratuvarı Direktörü Daniel Baker, gezegenin bir kısmının bu geri dönüşüm sırasında yaşanamaz hale gelmesinden korkuyor.

GÜNEŞ'TE YAŞANAN BİR PATLAMA KANADA'YI ELEKTRİKSİZ BIRAKMIŞTI
Güneş'in aktif olduğu yıllardan birinde, 1989'da, Güneş patlamasının etkisi Kanada'da görülmüş ve Kanada'nın bütün elektrik sistemi çökmüştü.

GEZEGENİN YAŞAM DESTEK SİSTEMİ BOZULUYOR
Bilim insanları daha önce kutup değiştirmeleri ile kitlesel yok oluşlar gibi felaketler arasında bir bağ kurmuyorlardı. Fakat günümüz dünyası, 780 bin yıl önce yaşanan son tam kutup değişiminden oldukça farklı bir çağa girdi.

Bugün üzerinde yaklaşık 7,6 milyar kişi yaşayan dünyanın atmosferi ve okyanus kimyası 1970'lerdekinin iki katı ölçüde değişiyor, gezegenin yaşam destek sistemi bozuluyor. Büyük şehirler, endüstriler ve yol şebekeleri kuruldu ve daha güvenli yaşam alanlarına erişim sağlandı. Ancak bunlar yapılırken bilinen tüm türlerin üçte biri yok olma yönüne itildi ve daha birçok habitat tehlikeye atıldı. Bu yıkıma bir de kozmik ve ultraviyole ışınım eklendiğinde, dünya üzerinde oluşacak yıkıcı tablo gözler önüne serilmiş oldu.

MANYETİK ALAN KORUMASININ AZALMASIYLA UYDULAR VE ELEKTRİK ŞEBEKELERİ BOZULABİLİR
Güneşten gelecek zararlı radyoaktif parçacıklar, insan yaşamının artık vazgeçilmez birer parçası olan ve sayısı gün geçtikçe artan uyduları bozabilir ya da bunlara kötü şekilde zarar verebilir. Manyetik alan korumasının azalmasıyla uydularda meydana gelen hasarlar, elektrik şebekelerini kontrol eden uydu zamanlama sistemlerini etkileyebilir.

Elektrik şebekeleri çalışmadığı zaman, cep telefonlarını, ev aletlerini ve çok daha fazla şey kullanılabilir olmaktan çıkar. Bir anda kesilen elektrikler yüzünden, hastaneler yedek güç kaynakları bulmak için mücadele edebilir ve çok sayıda yaşam tehlikeye girebilir.

Bütün bunlara bağlı olarak GPS teknolojisi de tehlikeye girebilir ve bu durum, askerî operasyonlardan bireylerin yol bulma kabiliyetine kadar her şeyi etkileyebilir.

İçinde bulunulan “verilerin her şeyi yönettiği bir çağda” insanların iletişim kurma şeklinden gezinme alışkanlıklarına ve hükümetlerin işleme şekline kadar her şey, verileri gönderme ve depolama şeklinde yatıyor. Bu yüzden eğer uydular hasar görür veya işlevsiz hale gelirse, bilinen yaşam sonsuza kadar değişebilir.

Timeturk

20 02 2020