Translate

Basında Hilal;



Adı:"Hilal"; Nick name:"Mariah"
Sanal dünyada herkeslerin tanıdığı küçük bir kız vardı... Mariah Carey hayranı, ve dünyayı sevginin kurtaracağına inanan...
"Bilgisayar kardeşime alınmıştı, ve ben daha önce hiç bilgisayar
görmediğim için onu çok merak ediyordum. Kardeşlerim beni bilgisayarın bulunduğu odaya götürdüler ve fare'yi elime verdiler..."
Böyle anlatıyordu Hilal bilgisayarla ilk tanışmasını... Bu tanışma ile
başlayıp devam eden 5-6 yıllık süreç, geçtiğimiz 1 mayıs sabahı
aramızdan ayrıldığında O'nu sanal alemin en ünlülerinden biri yapmış, başarılı web tasarımcı ve uygulayıcılarından biri olmuştu.
O kadar ki, TBMM web sitesinde geçtigimiz 23 Nisan Bayramı nedeniyle
bir bölüm hazırlanması gerektiğinde, ilk akla gelen isim Hilal Lüle oldu.
2 yıla yakın süredir Sabancı Üniversitesi’nin bilgi teknolojisi takımında
Uygulama Destek Görevlisi olarak çalışmaktaydı. Bunun yanısıra
tasarımını yaptığı onlarca web sitesinin yönetimini sürdürüyordu.
"Kollarımı hareket ettiremediğimden klavyeyi kullanmam mümkün
değildi, bu yüzden fare kullanacaktım sadece, ama kullanamıyordum,
imleci bir uçtan bir uca uçuruyordum. Bir süre sonra elim alıştı ve daha
rahat kullanmaya başladım. Zamanla kardeşlerim bilgisayarı benim
yanıma getirmeye başladılar ve bir baktım ben kardeşimin bilgisayarına
el koymuşum..."
1976 Trabzon Akçaabat doğumlu Hilal Lüle, doğuştan "Osteogenesis
Imperfecta" (Cam kemik) hastasıydı. Bu nedenle hiç okula gidememişti.
Okuma yazmayı kardeşlerinin ders kitaplarından öğrendi. Okumayı
öğrendikten sonra yatağa bağımlı yaşamı, O'nu tam anlamıyla bir kitap
kurdu yapmıştı. Bu şekilde kendini geliştirdi.
Sonra sıra, bilgisayar ve internetle tanışmaya geldi. Sanal kurslara
katılarak ingilizce öğrendi. Gene sanal kurslar yardımı ile html, asp,
photoshop, freehand ve diğer gerekli programları öğrenip uygulamayı
başardı. Bir süre sonra artık yetkin ve herkesin tanıdıgı bir web-master
olmuştu.
Gazetemizin web sitesinin hazırlanmasında değerli yardımları olan Hilal,
internette karşılaştığımız bir çok sitenin de tasarımcısıydı.
Yazık ki, doğuştan mahkum olduğu hastalığı, hükmünü sürdürmeye
devam ediyordu. Hilal, beklenmedik bir anda aramızdan ayrıldığında
henüz 29 yasındaydı.
"Dünyayı sevgi kurtaracak ve bir insanı sevmekle başlayacak her
şey... " sloganıyla tanıdıgımız "mariah" artık aramızda yok.
Kısacık ve zorluklarla dolu yaşamında başardıklarıyla ve sevgi dolu
kişiliğiyle, dostluğu hep hatırlanacak.
T.Özer / Gazete Kadıköy - 19.05.2005


Sizi üzmemek için yazmamıştım. Ama benim şiddetli burun arkası ağız
boğaz kuruluğuna ilaveten kulaklarım duymuyor. Hani uzun bir
yolculuktan sonra uçak alana inerken kulağınızın üzerinde bir basınç
oluşur, duyamazsınız ya, aynen öyle bir duygu. Nazofarinks kulak
bölgesine çok yakın olduğu için kemoterapiden, radyoterapiden sonra
böyle sorunlar çıkabilirmiş. "İki sene ağız kuruluğu ve kulak problemi
çekmeniz mümkün" dedi doktor. Sağ kulakta ödem, sol kulakta ödem,
ilaveten sıvı varmış. Üç aya kadar duymam bu kadar zor olursa çocuklara
yaptıkları gibi kulak zarına minik bir tüp takacaklar. Meğer tükürük de ne
kadar önemliymiş. Gecelerimi ve konuşma zorluğunu bir bilseniz. Dilim
odunlaşıp devamlı arkaya doğru çekiliyor, ses de kuruluktan çatallaşıyor.
Tam "Ay yoruldum artık" diyordum bu sefer iki kulağım başta hiç
duymaz oldu. Duymak deyip geçmeyin. O da zormuş. Ben duymayı
mekanik bir olay diye önemsememiştim. Ama psikolojik boyutu ancak
yaşanınca fark ediliyor. Sanki herkesten ayrı su dolu bir kavanozdaydım.
Hani o sessiz dünyada etrafımdan balıklar geçse hiç şaşırmayacaktım.
Yürürken ayak seslerimi duyamamaktan kendimi ay üzerinde yürüyor gibi
hissediyor, müthiş bir yalnızlık çekiyordum.
Uzun müddet şaşkın şaşkın insanların ağzına bakıp dudaklarından ne
dediklerini anlamaya çalıştım. Geçenlerde Türkan Şoray sultanıma kahve
içmeye gitmiştim. Evde çok güzel bir köpeği var. Onu görüp görmediğimi
anlamak için "Cindy'yi (Sindi) gördün mü? Cindy'yi gördün mü" diye
ısrar edince "A, evde hindi mi var" dedim ve çok güldüler. Şimdilerde sağ
kulağım azıcık duymaya başladı, ağlamaklı halimden biraz kurtuldum.
Ama beni esas sarsan pazar günü okuduğum Hilal Lüle'nin hayat hikayesi
oldu. "Kendisi cam kemik hastası. Yirmi yıldır hiç ama hiç yataktan
kalkamıyor. Okula gidemedi. Anne ve babasını kaybetti. Kendi kendine
web tasarımcısı oldu. Hem de Sabancı Üniversitesi'nin" diye bir yazı
(Gülden Aydın yapmış röportajı). Hani doğal ortamı olmadan neredeyse
imkansız maddeleri delip hayat fışkıran bitkiler, ağaçlar var ya; can
bitkileri... İşte benim için yılın can çiçeği Hilal Lüle'nin hayata böyle
asılması üstelik para kazanıp ailesine bakması, sıkıntılarımızı abarttığımız
zamanlarda hepimize ders olmalı. Resimde Hilal'in bacaklarını boşuna
aramayın. O küçücük camdan bir kız. Güzel yüzündeki o kocaman
gülüşüne bakıp içine dalın. O azim ve zekanın hayranı olacaksınız.
Güzeller güzeli Hilal inşallah yakında aşık olup (öyle bir ihtimal varmış)
mutluluktan çiçek açarsın. Önemli not: Eğer üstüne üstlük bir de evlenme
durumu olur da kabul edersen nikah şahidi olup düğünü yaparız. Ona
ulaşmak isterseniz kendi kurduğu www.aksiseda.com adlı web sayfasını
ya da mailto:info@aksiseda. com adresini kullanabilirsiniz.
Filiz Akın / Sabah Gazetesi



Bu bir genç kızın dramı değil alkışlanacak hayat hikayesidir
Trabzon Akçaabatlı Hilal’i ilk Sabancı Üniversitesi Bilgi Teknolojisi
Bölümü yöneticilerinden dinledim. Şaşırdım, hayran oldum. En çok da
sevindim. Nasıl bir zeka, nasıl bir irade, nasıl bir azim, nasıl bir başarıydı
bu? Hilal, bir yaşından beri ‘osteogenesis imperfekta’, yani cam kemik
hastası. 29 yaşında.
Okula hiç gidemedi. 20 yıldır kıpırdamadan sırt üstü yatıyor. Annesini 9
yıl önce, babasını on gün önce kaybetmiş. Buraya kadar her şey ne kadar
kötü. Ağlayıp kahretmesine, kaderine küsmesine kimsenin itirazı olmaz.
Ama Hilal’in mazeretlerle kaybedecek vakti yok. Çok başarılı bir web
tasarımcısı. Üstelik beş kişilik ailesini geçindiriyor. Sabancı
Üniversitesi’nin kadrolu teknik elemanı. Üniversitenin sağladığı dizüstü
bilgisayar ve kurduğu sistemle 900 sayfalık iç ve dış web sitesini
yönetiyor, güncelliyor, hataları gideriyor. Haftada bir gün web cam
aracılığıyla toplantılara katılıyor, tartışıp fikirlerini ortaya koyuyor. Her
gün, aralıksız 14 saat, dünya bilgisayar ekranından Hilal’in beynine
akıyor. Hilal, minicik yatağında minicik gövdesiyle yatıyor. Dingin,
gülümseyen kocaman bir yüz. Müthiş bir beyinle, belki bir deha ile iki
saat sohbet etme ayrıcalığını yaşadım. Engel tanımazlığını, başarılarını,
hedeflerini konuştum.
* İnternet teknolojisi hakkında her şeyi biliyorsunuz. İngilizce de
öğrendiniz. Üstelik okula hiç gitmediniz. Nasıl oldu bütün bunlar?
- Okuma yazmayı ne zaman öğrendiğimi hatırlamıyorum bile. Galiba
dört yaşındaydım. Kimse yönlendirmedi. Kendi kendime öğrendim.
Okul dönemlerinde kendim gidiyormuş gibi kardeşlerimden daha çok
heyecanlanırdım. Kitaplarını önce ben okurdum.
* Bilgisayar kullanmayı nasıl öğrendiniz, kıpırdayamadan, klavyeye
dokunamadan hem de?
- Altı yıl önce kardeşime alındı. O güne kadar hiç bilgisayar
görmemiştim. Merak ettim ve elinden aldım, bir daha da vermedim
(gülüyor). İnterneti keşfettim. Sohbet odalarına girdim. Ama yazı
yazamıyordum. O zaman henüz ekran klavyesi de çıkmamıştı.
Alfabeyi, hece ve kelimeleri world belgesine yazdırdım. Kopyalayıp
sohbet odalarında kullanmaya başladım. Arkadaşlıklar edindim,
mailleştim. Onlardan hep bir şeyler öğrendim. Böylece geliştirdim
kendimi. Biri çok yakın arkadaşım. İstanbul’da yaşıyor. İnternet
kullanmayı, mail alıp göndermeyi, programları hep o öğretti.
* Günde kaç saatinizi ayırıyorsunuz bilgisayara?
- Eskiden günde bir saatti. Şimdi bütün zamanımı ayırıyorum.
Sabaha karşı uyuyup 09.00’da uyanıyorum. Web sitesini yaptığım
İstanbul Borsa Uzmanları Derneği’nin sitesine giriyorum. Aracı
kurumların yorumlarını koyuyorum. Sabancı Üniversitesi’nin siteleri
de birkaç saatimi alıyor.
* Sabancı Üniversitesi’ndeki yöneticileriniz çok titiz ve işinin sıkı bir
takipçisi olduğunuzu söylüyorlar.
- Öyle çünkü düzenlenecek belgeler var. Düzeltiyorum, bakıyorum
yine bir önceki sonuç çıkıyor. Uyarıyorum ben de. İşimi en iyi şekilde
yapmaya çalışıyorum.
* Mazeretlerinize sığınmıyor, rekorlarınızı kırıyorsunuz peş peşe.
- Üzülmüyor da değilim. Kendimle baş başa kaldığımda,
yapabileceklerimi düşündüğümde tabii üzülüyorum. Bugün geldiğim
nokta, yaşamayı çok sevmemden herhalde. Ama daha önce bu kadar
pozitif miydim, bilmiyorum. Bilgisayar, ardından internette neler
yapabildiğimi gördükten sonra artık tamam, dedim. Benim hayatta
yapabileceğim bir iş var. Sürekli düşünüp ağlamayı bıraktım. Tek
üzüntüm annemin bunları görememiş olması. Dert ortağımdı. Evde
ikimiz kalırdık. Şiirler yazardım kafamda. Anneme okurdum.
* Bilgisayar merakının mesleğe dönüşmesi tesadüf mü yoksa adım adım
geliştirdiğiniz bir strateji mi?
- Ben bunun için uğraştım zaten. Hedefi tespit etmiştim. Evde internet
sayfası yapan, geçimini bu yolla sağlayan mail arkadaşlarım vardı.
Beyin olarak onlardan geri olmadığım için bu işi ben de yapabilirim,
dedim. Dört yıl çalıştım ve oldu.
* Kocaman kocaman hayalleriniz var mı?
- Daha çok para kazanmak. Büyük kurumların web sitelerini
yapmak, ünlü ve çok iyi bir tasarımcı olmak istiyorum. Kendim için
değil. Şu an biri askerde olan iki kardeşim, yengem ve yeğenimin
geçim kaynağı benim. Bana bir şey olduğunda onlar açıkta kalırlar.
* Diyelim çok paranız oldu. İlk aklınıza ne yapmak gelir?
- Kardeşlerime iş kurmak. Hepsi üniversite mezunu ama işsizler.
Trabzon’da iş alanları kısıtlı.
* İlk maaşınızla ne yaptınız?
- 70 ekran televizyon aldım. Babamın gözleri yaşardı. İnternete çok
düşkün olmama kızıyordu. Telefon masrafını ödemekte zorlanıyordu
çünkü. Ben de üniversitede okuyan kardeşlerime milyarlar harcarken
bana itiraz etmesini eleştirdim. O günden sonra hiç laf etmedi
internetime.
AŞK MI? İNTERNETTEN VAR ÖYLE BİRİ
* İnternette yeni insanlarla tanışıyorsunuz. Hiç görüştüğünüz oldu mu
- Geçen hafta internet arkadaşlarım İstanbul’dan ziyaretime geldiler.
Avustralyalı bir arkadaşımız var, o da geldi.
* Peki internette yazıştıklarınızdan kalbinizi kıpırdatan oldu mu hiç?
- Aşk? Var öyle biri (gülüyor).
* Biliyor mu?
- Evet.
* Size doğruyu söylüyor mu?
- Ben en başında kendimi, durumumu söylerim ki vakit geçirilecek
biri olmadığımı anlasın. Dostluk kurmak isteyen devam ediyor,
istemeyen çekip gidiyor.
FATMA ÖZTÜRK (ablası)
O artık bir işkadını...
Hilal çok zor koşullarda ve en yapılamayacak şeyleri başardı. Kendini
aştı. Hem kendi hayatını hem bizim hayatımızı değiştirdi. Hilal işkadını
artık. Bizim yapamadıklarımızı yaptı. Zaten zor bir hayatımız vardı. Ama
Hilal’in hayatı en zoruydu. Annem ve babam çok özel insanlardı. Zor
koşullarda yaşıyorduk ama bunu dert etmediler, bu yönde baskı
yapmadılar. Bizleri çok seviyorlardı. Bu sevgiyi saklamadılar. Hilal’in de
kendisiyle barışık olmasının nedenlerinden biri bu. Hayata tutundu, hayata
küsmek yerine. Yalnızlığa terk edilmiş bir çocuk olmadı. Babam, küçücük
maaşına rağmen hiçbir şey esirgemedi bizden. Üç çocuğunu üniversitede
okuttu. Ama anne ve babamı erken kaybettik, erken yalnız kaldık. Sabancı
Üniversitesi’nden üç kişilik heyetin Hilal’i ziyarete gelmesi çok hoş, çok
şaşırtıcıydı bizim için. Amacı değişik insanlarla tanışmak değil, bir işi
yapmaya talip olmaktı. Gurur duyduk.
SABANCI ÜNİVERSİTESİ’NDE İŞTE BUNLARI YAPIYOR
Web sitesi hazırlayıp güncelliyor.
HTML biliyor, photoshop, frontpage, flash, dreamweaver gibi hizmet
programlarını ve MS Office programlarını kullanıyor.
Her hafta üniversitenin dış ve iç web sitelerinin kontrolünü yapıyor.
‘Broken link’ yani çalışmayan linklerin listesini bildiriyor. W3C test
araçlarını kullanarak W3C uyumluluk kontrolünü yapıyor.
Üniversite şöyle söylüyor: ‘Hilal’i acıdığımızdan değil web tasarımı
konusunda yetkin olduğu için işe kabul ettik. Bilgi Teknolojisi Uygulama
Yazılım Bölümü’ndeki diğer iki arkadaşıyla aynı performansı gösteriyor,
aynı ücreti alıyor.’
ÇALIŞMA ARKADAŞLARI ANLATIYOR
-YÜCEL EĞECİOĞLU
SÜ Bilgi Teknolojisi Direktörü
- Verilen işleri zamanında gönderip sonra ne oldu diye soruyor
Hilal Lüle’nin başvurusu farklı oldu. Yahoo İnsan Kaynakları Grubu’na
elektronik posta göndermiş. Mütevelli heyeti üyemiz Ahmet Aykaç da o
grupta. Hilal’in mesajını Fransa’da okumuş. Hemen bize gönderdi.
Hilal’in yaptığı sitelere baktım hemen. Gözlerime inanamadım. İnsan
Kaynakları Departmanı’na beş dakika sonra cevap yazdım. Biz
değerlendireceğiz, dedim. Elimizdeki olanaklar Hilal’in uzaktan da
çalışmasını sağlayabilirdi. İşe başlamasına karar verince teknik olarak
neye ihtiyacı varsa, hepsini temin ettik. Bağlantı düzeneği, özel olarak
kuruldu. Yattığı yerde çalışabileceği şekilde ayarlandı. Üniversitemizin
network’üne girişi sağlandı. Kullanıcı kimliği verildi. 1 Aralık 2003’te de
resmen bizimle çalışmaya başladı. İşini çok iyi yapıyor. Kendisine verilen
işleri zamanında gönderiyor, ondan sonra da izliyor. ‘Ne oldu,
gönderdiğim işler’ diye soruyor.
MELDA SUNMAN
SÜ Bilgi Teknolojisi Uygulama Yazılımı Direktörü
Yetkinlik olarak başkalarından hiçbir farkı yok
Çok özel durumuna rağmen yetkinlik olarak diğer çalışma
arkadaşlarımdan farklı iş çıkarmıyor. 900 sayfadan oluşan iç ve dış web
sitemiz var. Bunların idaresi, bakım ve operasyonu bizde. Bu sorumluluğu
paylaşan üç arkadaşımızdan biri de Hilal. Photoshop’u biliyordu, daha iyi
öğrenmek için internetten kurs aldı. Sonra da İngilizce öğrendi. Başta
acaba özel bir mouse’a ihtiyacı var mı diye düşünmüştük. Hilal’in
mouse’u yan çevirip baş ve işaret parmağı arasına sıkıştırarak üstündeki
bilyeden yönettiğini gördük. O kadar seri yapıyordu ki. Klavyede harflere
basamadığı için sanal klavye kullanıyor. Bilgisayara kamera monte ettik.
Toplantılarımıza web cam aracılığıyla katılıyor.
CAMDAN KIZ HİLAL LÜLE
Cam kemik hastası. 20 yıldır yataktan kalkamıyor. Okula gidemedi. Anne
ve babasını kaybetti. Ama hayata asılmaktan hiç vazgeçmedi. Kendi
kendine web tasarımcısı oldu. Hem de Sabancı Üniversitesi’nin web
tasarımcısı.
Röportaj: Gülden AYDIN – Hürriyet Gazetesi/Pazar Eki
Ben Hilal'i bugün öğrendim
Birkaç ay önce kişisel web sitem http://www.birsenaltiner.com/ da
yaşadığım sorunlar sayesinde tanımıştım Hilal Lüle'yi. Sitemin tasarımını
yapan Hakan Topuzoğlu "yeni web tasarımcım" diye tanıtmıştı onu bana.
Siteye ilişkin sorunlarımı ondan yardım alarak çözebileceğimi söyleyip
bana msn adresini vermişti. Ben Hilal'i bugüne kadar, Hakan'ın yanında
çalışan bir bilgisayar tasarımcısı olarak düşünüyordum.
Msn adresinden ona ilk yazdığımda penceredeki o güzel kadın fotoğrafı
dikkatimi çekmişti. Ona ne kadar güzel olduğunu söylediğimde
"fotoğraftaki ben değilim" demişti sadece. İkinci kez baktığımda
fotoğraftakinin Hilal’in çok sevdiği ünlü bir şarkıcı olduğunu anlamıştım.
Ama nedense ben onu, tıpkı o fotoğraftaki gibi güzel bir kadın olarak
hayal ettim. O fotoğrafla özdeşleştirdim. Belki de o kadının güzelliği ve
sıcacık gülen gözleri değil, Hilal’in zekası ve çalışma disiplini beni
büyülemişti. Hilal sorunları anında çözen, ne istediysem ikinci kez
söylememe gerek kalmadan hızla ve büyük bir kavrayış yetisiyle yapan
biriydi.
Hilal'in işlerinin çok yoğun olduğunu bildiğim için zorunlu olmadığımız
zamanlar dışında yazışmamıştık. Yazışmalarımız sırasında da birbirimiz
hakkında hemen hemen hiç konuşmamıştık. O benim yazılarımı
okuduğunu ve beğendiğini söylemişti bir kez. Ben ise onun özel
durumunu bilmediğim için, sadece işim gereği ilişki kurmuş, hakkında
bilgi edinmeye gerek duymamıştım. Onunla ilgili basında çıkan yazıları
ise bugüne kadar okumamıştım.
Her şeyi bugün öğrendim. Cumartesi gecesi saat iki sularında hayata veda
ettiğini bugün öğrendim. Ne kadar büyük bir insan olduğunu, alkışlanacak
bir hayat yaşadığını bugün öğrendim.
Yaşının 29 olduğunu, bir yaşından beri "osteogenesis imperfekta", yani
"cam kemik hastası" olduğu için 20 yıldır kıpırdamadan sırt üstü yattığını,
dört yaşında okuma yazma öğrendiğini, hiç okula gidemediğini, hayata
küsmeden ve isyan etmeden dört elle sarıldığını, bir gün kardeşine alınan
bilgisayar sayesinde internetle tanışıp kendini web tasarımcısı olarak
yetiştirdiğini, İstanbul Borsa Uzmanları Derneği'nin sitesi gibi birçok
sitenin web tasarımını yaptığını, Sabancı Üniversitesi'nin kadrolu teknik
elemanı olduğunu, üniversitenin 900 sayfalık iç ve dış web sitesini
yönettiğini, güncelleştirdiğini, haftada bir gün web cam aracılığıyla
toplantılara katılıp, fikirlerini ortaya koyduğunu, ilk maaşıyla evine 70
ekran televizyon aldığını, ailesini tek başına geçindirdiğini, annesini çok
küçük yaşta, babasını ise yeni kaybettiğini bugün öğrendim.
Hilal'in en büyük hayalinin elde ettiği bu başarılarla yetinmeyip, başka
büyük kurumların web sitelerini yapmak, ünlü ve çok iyi bir tasarımcı
olmak, kazandığı paralarla kardeşlerine iş kurmak olduğunu da bugün
öğrendim.
Ben Hilal'i bugün öğrendim.
Birçok insanın hayal bile edemeyeceği yaşama sevinci ve mücadele gücü
olan bu kocaman yüreğin çok büyük korkuları olduğunu da yine kendi son
şiirinden bugün öğrendim.
"Gülmek için,
Ağlamak için,
Hatta nefes almak için;
Kanımın son damlasına kadar savaştım,
Ama yenildim.
Bu beklediğin andır,
Gel al emanetini
Korkunun ecele faydası yok,
Biliyorum.
Ama korkuyorum.
Yine de karşı koymayacağım,
Çünkü yorgunum.
Bunca zamandır direniyorum,
İşte, pes ediyorum."
Sen son şiirinde "pes ediyorum" desen bile o sınırlı ömründe sergilediğin
mücadele ve azim ile birçokları için yaşama direncini arttıran bir örnek
olarak kalacaksın. Sen "yenilmedin" Hilal.
Not: Hilal'i daha yakından tanımak istiyorsanız kişisel web sitesi
http://www.aksiseda.com/ a bakabilirsiniz.
Birsen Altıner / 4 Mayıs 2005
İnternet Yaşamdır
Hilal Lüle
Hilal Lüle http://www.aksiseda.com/ ve http://www.cemkaraca.gen.tr/
projelerinin mimarı; halen Sabancı Üniversitesi'nde Uygulama Destek
Görevlisi olarak çalışıyor...
* Sizi tanıyabilir miyiz?
-Adım Hilâl Lüle. 1976 Trabzon doğumluyum. Osteogenesis
Imperfecta, halk dilindeki adıyla cam kemik hastasıyım. 1985
yılından beri yaşamımı yatarak sürdürüyorum. Babam emekli devlet
memuru, annemi 1996 yılında kaybettik. 4 kardeşiz, ablam Atatürk
Üniversitesi Kimya Bölümü mezunu, evli ve iki çocuk annesi. Bir
erkek kardeşim KTÜ Maliye Bölümü öğrencisi, evli ve bir oğlu var.
Küçük erkek kardeşim KTÜ Giresun MYO İşletmecilik bölümü
mezunu ve bekar.
Ailemle birlikte yaşıyorum; babam, erkek kardeşlerim, kardeşimin
eşi ve minik yeğenim hep beraberiz. Mümkün olduğunca sıcak ve
güzel bir ortam kurmaya çalışıyoruz evimizde... Herkes gibi bizim de
sorunlarımız var, ama böyle bir aileye sahip olduğum için kendimi
çok şanslı addediyorum... Yıllardır büyük fedakarlıklarla bana
bakıyorlar, onları çok seviyorum...
Kişisel özelliklerime gelince, en belirgin olanı çok sabırsız ve telaşlı
biri oluşum... Bir şeyi aklıma koyduğumda paldır küldür olaya
dalarım, bu arada bir sürü sorun yaşayıp paniklerim, defalarca
vazgeçmeye kalkarım, ama sonunda durumu toparlar ve amacıma
ulaşırım... Meraklı biriyim, yeni şeyler öğrenmeyi severim, çabuk
öğrenirim... İnsanları seviyorum, kim, ne olursa olsun... Katıldığım
forumlarda hep kullandığım bir imza var, artık kimse böyle
düşünmese de ben bu sözün gerçekliğine inanıyorum, ve yürekten
söylüyorum; "Dünyayı sevgi kurtaracak, bir insanı sevmekle
başlayacak her şey"...
* Hilal, internetle ve bilgisayarla nasıl tanıştın?
Bilgisayarla ve internetle yaklaşık 4-5 yıl önce tanıştım. Bilgisayar
kardeşime alınmıştı, ve ben daha önce hiç bilgisayar görmediğim için
onu çok merak ediyordum. Kardeşlerim beni bilgisayarın bulunduğu
odaya götürdüler ve fare'yi elime verdiler.
Kollarımı hareket ettiremediğimden klavyeyi kullanmam mümkün
değildi, bu yüzden fare kullanacaktım sadece, ama kullanamıyordum,
imleci bir uçtan bir uca uçuruyordum. Bir süre sonra elim alıştı ve
daha rahat kullanmaya başladım. Zamanla kardeşlerim bilgisayarı
benim yanıma getirmeye başladılar ve bir baktım ben kardeşimin
bilgisayarına el koymuşum.
İnternet'le de o sıra tanıştım. Bir sohbet odasına ilk girdiğimde,
internet’le ilgili hiçbir şey bilmiyordum. Oradaki sohbete katılmak
istedim, ama klavye kullanamadığımdan yazı yazamıyordum. Derken
kopyala-yapıştır diye bir yazma yöntemi geliştirdim kendime, bir
word belgesine alfabeyi ve noktalama işaretlerini yazdırdım, sonra
bunlarla heceler, kelimeler, cümleler oluşturarak kaydettim.
Sonra o sohbet odasında arkadaşlar edindim, onlarla e-mail yoluyla
yazıştım. Ve zamanla deneme-yanılma yöntemiyle bilgisayar
kullanmayı iyice öğrendim... Bu arada arkadaşlarımın sayısı çoğaldı,
bazılarıyla dost oldum.
İlk başlarda tanıştığım iki kişiyle dostluğum hâlâ sürüyor. Sonra
aralarına başkaları da katıldı, bazıları beni başka şehirlerden ziyarete
geldi, çoğuyla telefonda da görüşüyorum... Bazılarını birbiriyle
tanıştırdım, böylece nette kocaman bir aile olduk; serbest meslekten,
bilişim sektöründen, akademisyenlerden, basından; yurtiçinden,
yurtdışından, bir sürü insandan oluşan kocaman bir aile...
* Bir web siteniz de var. Onu nasıl hazırlamaya karar verdiniz?
Web sitemi hazırlamaya 2000 yılının başlarında karar verdim.
İnternet'te tanıdığım ilk dostlarımdan biri askere gitmişti ve onunla
sürekli görüştüğümüz için o gidince kendimi çok yalnız hissetmiştim.
Oyalanacak bir şeyler aradım, kendime bir web sitesi yapayım dedim.
İnternet’ten kullanabileceğim malzemeleri topladım.
HarmanYeri.com adresindeki siteden FrontPage ile ilgili dersleri
bilgisayarıma yükledim, ve sitenin sahibiyle bağlantı kurarak
çalışmaya başladım.
İlk deneyimim olmasına rağmen oldukça başarılıydı, sonra konunun
uzmanı kişilerle bağlantılar kurdum, onlardan çok şey öğrendim,
kendimi geliştirdim. Hattâ bu işten ufak tefek paralar bile
kazanıyorum... Artık yaşamda bir amacım var; webmaster olmak,
yani bu işi meslek edinmek... Web sitem kültür-sanat ağırlıklı; şiirler,
öyküler, hikâyeler, resimler vs. var, bir forumum var...
Bu site ve forum sayesinde çok şey öğrendim, gerek insan ilişkileri,
gerekse yaşamla ilgili... Yeni arkadaşlar ve dostlar edindim, çevrem
genişledi. Bu siteye duygularımı, düşüncelerimi ve yaşamımı
yansıttım, bu yüzden adı Aksisedâ...
Herkes Sedâ isimli aksi bir kızı anlattığını sanıyor adını duyunca,
bilmeyenlere söyleyelim, Aksisedâ yansıma demek... :)) Halen web
sitesi yapmaya devam ediyorum ama hâlâ çok eksiğim var, çalışmaya
ve öğrenmeye devam ediyorum...
* Bir kampanya açtığını duyduk. Bunu anlatır mısın bize? Gelelim
kampanyamıza... Her türlü kaynak için ve dostlarla, yaşamla iletişim
için İnternet'i kullanan biri olarak günümün büyük bir kısmını
İnternet'te geçiriyorum. Başlarda bu süre daha kısaydı, öğrendikçe,
geliştikçe daha fazla bilgiye, daha fazla iletişime ihtiyaç duyar oldum
ve süre arttı...
Kontör fiyatlarına sürekli zam gelmesi ve bağlantı kalitesinin
düşmesiyle zaten ödemekte zorlandığım faturalar artık iyice canımı
yakmaya başladı ve son olarak asgari ücretle geçinen bir ailenin bir
aylık geçim masrafını Telekom'a ödemek zorunda kalınca canıma tak
dedi...
Devlet bana bir sakat maaşından başka -ki bu da üç ayda 75 milyon
TL'ye tekabül ediyor- bir şey vermedi. Beni eğitmedi, sağlığımla
ilgilenmedi, ihtiyaçlarımı bilmek istemedi, ben kendi kendimi eğittim,
yetiştirdim, bir de bunun için Üniversiteye gider gibi büyük
meblalarda para ödememi istiyor benden... Peki benim isteklerim ve
haklarım ne olacak? Devlet bu komik maaşla yaşamımı
sürdürebileceğimi, ve başka bir şeye ihtiyaç duymayacağımı sanıyor...
Ama benim daha fazlasına ihtiyacım var; arkadaşa, dosta, sevgiye,
ilgiye, eğlenmeye, öğrenmeye, üretmeye, takdir edilmeye, paylaşmaya,
kısacası varolmaya... Ben internette varım... ve bunun devam etmesini
istiyorum... dedim ve bana her zaman destek olan bir akademisyen
ablamla birlikte bir imza kampanyası yapmaya karar verdim...
İnternet öncelikle benim gibi engelliler için, sonra da herkes için
büyük bir şans, bana göre çağın buluşu... Dünyayı dünyanıza taşıyor,
daha ötesi var mı? Herkesin istediği sürece ve özgürce bu şanstan
yararlanması gerekiyor, bunu kısıtlamaya veya zorlaştırmaya
kimsenin hakkı yok... Çağdaş medeniyetler arasına, Avrupa Birliği'ne
girmek isterken insanlarımızın teknolojinin bu niğmetinden, bilgiye
ve gelişime ulaşmanın en kolay yönteminden mahrum edilmesi veya
bu uğurda büyük bedeller ödemesi bir tezat bence... Bu çok yanlış...
Mesaj Panomuza mesaj bırakan dostlarımız bunu çok güzel
anlatmış... Hepimiz aynı noktada birleştik ve sesimizi duyurmaya
çalışıyoruz... Biz İnternet bedava olsun demiyoruz, daha ucuza
indirgensin, alternatiflerimiz çoğaltılsın, örneğin kablonet, ADSL vs.
gibi ve bunlar yurt çapına yayılsın... Herkes bütçesine göre, gücüne
göre olan seçeneği seçsin ve onu kullansın. Yolları karla kaplandığı
için ulaşım kapanan yerlerde yaşayan ve okula gidemeyen öğrenciler
bilgiden ve eğitimden yoksun kalmasın; aynı şekilde yaşamını yatarak
sürdüren bir insan da bilgiden ve sosyal yaşamdan yoksun kalmasın,
dünyaya açılan bir penceresi olsun...
Artık görme engelliler bile İnternet kullanabiliyor düşününün...
Devletin ve özel sektörün bu konuya öncelik tanıması, mutlaka bir
strateji belirlemesi gerekiyor çünkü son derece tutarsız bir uygulama
içindeler... Bunlar benim bilgisayar ekranımdan edindiğim izlenimler,
bu konuda herkesin bir fikri olduğunu ve hepsinin de şu anki
durumun hiç de memnun edici olmadığı yönünde düşündüğünü
biliyorum... Kendi adıma, bu durum düzeltilinceye kadar
mücadelemden vazgeçmeyeceğim...
UCUZ, KESİNTİSİZ, YAYGIN ve KALİTELİ BİR INTERNET
ERİŞİMİ İSTİYORUZ!
* Sorularımızı yanıtladığınız çok teşekkür ederiz.
Not: Bu röportaj turk.internet.com'dan alınmıştır.
Hilal’in öyküsünü Açık Gazete köşe yazarı arkadaşımız Birsen’den
duydum, aynı Birsen gibi öldüğü günde... O gün de her zamanki gibi
hayatımda düzgün gitmeyen bir sürü küçük şey için üzülüyor, dert
ediniyordum. Eve acıyıp bir köpek almıştım, büyüsün nasılsa birine
veririm diye düşünmüş ama sonradan kimseyi bulamamıştım, dert
ediniyordum. Evdeki koltuklar dahil herşey harap olmuştu dert
ediniyordum. Okulda ofisimin bulunduğu bina tadilat içindeydi,
gürültüyü, patırtıyı, etrafın pisliğini dert ediniyordum. Kazancımla
istediğim her şeyi alamıyor hatta borca girmeden yaşayamıyordum, dert
ediniyordum. Zaman çok çabuk geçiyordu ve ben yapmak istediğim bir
çok şeyi yapamıyordum dert ediniyordum....
O günlerde de, Birsen’in fakültesinde, bodrum katında yavrulamış bizim
ve öğrencilerin hep birlikte el ele verip beslediğimiz anne kedi ve
yavrularının akibetini dert ediniyordum. Çünkü fakülte yönetiminden
uyarı gelmiş, eğer bu yavrular bizim tarafımızdan bir yere götürülmezse
kendileri her ne pahasına olursa olsun alacaklar ve sokağa bırakacaklardı.
Her ne pahasına olursa diyorlardı, çünkü yavruları bulundukları yerden
çıkarmak çok zordu. Tuğla yığınları ve boruların altına giriyorlardı ve
yakalanmaları mümkün olmuyordu.
Günlerdir bunun için uğraşıyorduk, benim bu operasyonlar sırasında
ellerim ve bacaklarım anne kedi tarafından feci şekilde paralanmıştı ve
artık yılmıştım. Ama yine de dert edinmekten kendimi alamıyordum.
Çünkü eğer bu işi biz beceremezsek onlar yapacaklardı ve bu olursa
hepimiz emindik ki yavrular ya yaralanacaklardı ya da bir yerleri
kırılacaktı. Daha önce öğrendiğimize göre, yavrulardan uzak tutabilmek
için birileri anneyi hortumla insafsızca dövmüştü ve zavallı hayvan halen
kendine gelememişti.
İşte Hilal’i duymadan önce dert edindiğim son sıkıntım buydu: şimdi
kediciklere ne olacaktı...
Bunun gibi bir sürü ufak tefek şey son günlerde canımı öyle sıkıyordu ki,
yaşama sevincimi ve direncimi yitirmiştim. Sanki dünyanın yükü
sırtımdaymış gibi hissediyordum. Mutsuzdum, neşesizdim ve hayatta
sahip olduklarımın değerinin farkında bile değildim.
Ve Hilal’i duydum...
Birsen’in yanına her zamanki gibi telaşla ve üzgün bir şekilde daldım...
Ben daha saymaya başlamadan, Birsen, “biliyor musun bugün çok
hüzünlü bir haber aldım” dedi. Ben ani bir refleksle, “Ne olur kötü bir
haberse söyleme, çünkü artık kaldıracak gücüm yok” diye susturmaya
çalıştım onu, bir yandan da merak etmekten kendimi alamıyordum...
Hilal’in öyküsü gerçekten hüzün vericiydi ve gözlerim dolarak dinledim,
ama garip bir şekilde yaşama gücü verdi bana. Adeta hayatımı yeniden
anlamlandırdı diyebilirim. Onun direnci, hayata tutunmadaki ısrarı, azmi,
çalışkanlığı, iyimserliği, etrafına yaydığı enerji kocaman cesur yüreği
utandırdı beni. Kendimi tembel ve kolaycı buldum. Aynen Birsen’in Hilal
yazısına yorum yazan birçok kişi gibi ben de yaşamımda ne küçük şeyleri
dert edindiğimi, isteklerim için mücadele etmek yerine koşulları bahane
ederek sızlanmayı daha çok sevdiğimi fark ettim. En önemlisi hayata
bağlanmak için ne çok sebebim olduğunu...
Teşekkürler Hilal...
Çiğdem Şahin / Açık Gazete
Yatağa mahkûm genç kız, web sayfası hazırlayarak ailesini
geçindiriyor
‘Cam kemik’ hastalığı nedeniyle 20 yıldır yatağa mahkum olan Hilal Lüle
(29), hazırladığı web sayfalarıyla ailesinin geçimini sağlıyor.
‘Azmin elinden hiçbir şey kurtulmaz’ atasözünü doğrularcasına gayret
gösteren Lüle, bir yılı aşkın bir süredir özel bir üniversitede uygulama
destek görevlisi olarak çalışıyor. Hilal Lüle, ailesinde genetik olarak
bulunan cam kemik kırılma hastalığıyla bir yaşında tanışmış. 9 yaşında
yatağa mahkum olan Lüle, yattığı yerden profesyonel web sayfaları
hazırlayıp para kazanıyor. Lüle, Sabancı Üniversitesi’nde de ‘web tasarım
denetmeni’ olarak görev yapıyor. Kemik kırılması sebebiyle 20 yıldır
ayağa kalkamayan ve bütün ihtiyaçları erkek kardeşi tarafından karşılanan
Lüle, örnek olacak bir davranış sergiliyor. Hastalığın, ailede genetik
olması sebebiyle iki abisini kaybeden Lüle’nin hayatta kalan diğer üç
kardeşinde aynı hastalık bulunmuyor. Bilgisayar kullanmayı meslek
haline getiren, kardeşleriyle birlikte geçimini de bilgisayar üzerinden
karşılayan Lüle, ‘Engeller aşılmak için vardır.’ diyor. Bilgisayar
kullanmayı 5 yıl önce kardeşinden öğrendiğini dile getiren Lüle,
“Bilgisayarım yokken video ve müzik setine merakım vardı. 3 yıldan beri
de tasarım yapıyorum. Son iki yıldır da profesyonel olarak web tasarım
sayfası yapıyorum. Bu güne kadar da 100’ü aşkın web sayfası yaptım.”
şeklinde konuşuyor.
İnternet bilgisi ve sayfa tasarım yapmayı öğrenince ‘yahoo’ aracılığıyla iş
aramak için gönderdiği bir mail’in (elektronik posta) Sabancı
Üniversitesi’nden bir yöneticinin dikkatini çektiğini anlatan genç kız,
“Beni üniversiteden arayıp, açık kadro olursa işe alacaklarını söylediler.
Aralık 2004’ten itibaren çalışmaya başladım.” dedi. Maaşlı ve sigortalı
olduğunu belirten Lüle, “Bu işi yaparken, web sayfasından cüz’i paralar
da ek bir gelir olarak kalıyor.” diyor. İki kardeşinin de üniversite mezunu
olduğunu aktaran Lüle, evin geçimini kendisinin karşıladığını, başına bir
hal gelmesi ve hasta olması durumunda kardeşlerinin zor durumda
kalacağı endişesi taşıdığını söylüyor. Anne ve babasını kaybettikten sonra
Hilal’in bakımını üstlenen Faruk Lüle ise, ablasının ihtiyaçlarını en iyi
şekilde yerine getirmek için uğraştıklarını, anne ve babasının eksikliğini
ona hissettirmediklerini ifade ediyor. Ablasının ihtiyaçlarını ellerinden
geldiğince onu kırmadan, üzmeden yapmaya çalıştıklarına işaret eden
Lüle, “Biz ona manevi destek sağlarken, ablam bize hem maddi hem
manevi destek veriyor. Üniversiteli işsizler olduğumuz için evin bütün
ihtiyaçlarını kendisi karşılıyor. Abim şu anda asker. Evde bir erkek ben
kaldım. İşsizlik dışında sıkıntımız yok.” diye konuşuyor.
Cam kemik hastalığı nedir?
"Cam kemik hastalığı, kemiklerde kolay ve sık kırılmanın yanı sıra mavi
sklera, diş bozuklukları ve işitme bozukluklarının da birlikte görülebildiği
bir hastalık olarak biliniyor. Kemikler gibi dişler de kırılıyor. "
04.04.2005
Fahri Öztoprak / Trabzon Zaman Gazetesi
İçimizden biri: Hilal Lüle…..
Gururluyuz çünkü çalışma arkadaşımızın başarılı ve yaratıcı çalışmaları
artık medya dünyasının da sürekli gündeminde.. Mutluyuz çünkü böyle bir
arkadaşla çalışmak iş yükümüzün hafiflemesine neden oldu. Kimden
bahsettiğimizi herhalde anlamışsınızdır. Derneğimizin web sayafasının
tasarımını yapan Hilal Lüle’den söz ediyoruz. Kendisi kararlılık irade ve
azmin sembolleşmiş bir kişisi olarak iki yıldır aramızda ..Web sayfamız
onun yaratıcı düşünce ve bilgisine emanet.. Bu açıdan işlerimiz nasıl
gidecek, sayfamızın güncellenmesinde karşılaşacağımız sorunları nasıl
aşabiliriz diye düşünmüyoruz. Kısaca web sitemizin güvenli ellerde
olduğunun bilinciyle içimiz rahat bir şekilde hareket ediyoruz. İşte bu
güven ve itimat içinde kendisinin medya tarafından sürekli olarak örnek
bir insan olarak gösterilmesi bizleri de mutlu ediyor.
Medya organlarından Hürriyet gibi tirajı büyük gazetemizde
arkadaşımızla ilgili tam sayfa bir haber çıktı. 2 Ocak 2005 Pazar günkü
Hürriyet Gazetesi’nin PAZAR ekinde Hilal’in yaşam serüvenini anlatan
öyküsü geniş bir şekilde yer aldı. Bu serüvenden hapimizin çıkaracağı
dersler olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu yazıda sıradışı bir insanın yaşam
felsefesi çarpıcı bir şekilde satır aralarında anlatılıyor.
Aslında onun yaşam felsefesinin satır aralarına gazete sayfalarına
sığmayacak kadar büyük olduğunu ve dünyamızı aydınlatan ışıklardan
birisi olduğunu düşünüyor, iyi ki varsın, iyi ki aramızdasın Hilal diyor ve
daha uzun yıllar birlikte çalışmayı diliyoruz.
Borsa Uzmanları Derneği
Yatanlar ve atanlar
Zekâ, irade ve azmin bir vücutta toplanması sık görülen bir rastlantı
değildir...
Hele bir insan 29 yaşına geldiği halde, hiç okula gitmemiş, üstelik 20
yıldır yataktan kalkamamışken, çok başarılı bir web tasarımcısı olmuşsa,
işte bu, müthiş bir hayatın anlatımıdır...
Böyle insanların kıymetini bilenleri de kutlamak gerekir tabii ki...
Hem tiner, hem döner bıçağı çekip polis doğrayanların sayıları her gün
artarken, sokaklarda 60 bin sahipsiz çocuk dolaşırken, bir dâhiye sahip
olduğumuz için ne kadar mutlu olunabilirse, biz o kadar mutluyuz...
Hürriyet Gazetesinde Gülden Aydının röportajı, yeni yılın ilk pazarında
gözümüzün içine girince, insanlığın bir yerde nelerle uğraştığını, diğer
yanda ise Hilâl Lüle gibi yatağa mahkum cam kemik hastası bir genç kızın
hikayesini karşı karşıya getirdi...
Sabancı Üniversitesi nin iç ve dış web sitelerinin yöneticisi olarak
kadrosuna alıp, tüm imkanları önüne serdiği Hilal, Taksim Meydanı nda
turist kıza ağızlarından salyalar akarak toplu tacizde bulunulan 2005
Türkiye sinin en önemli yıldızıdır...
O, Semra hanım gibi kaynanalığın dersini (!) veren bir yırtıcı kuş misali,
önüne gelene bağıran bir kişinin; televizyon ekranlarında reyting rekorları
kırdığı bir Türkiye de, yatağa mahkum ama hastalığına esir olmamanın
dersini veren bir insandır...
Ve o Hilâl , spor camiamızın fırıldak gibi dönen yönetici tiplerinin
egemen olduğu bir ortamda, tribünleri illegal mevziler gibi kullananların
varlığında, ailesinin tüm yükünü tek başına, kıpırdayamadığı yatakta
yüklenmiş bir insanlık örneğidir...
Beşiktaşın S.Liege maçını, aileleriyle birlikte, kapalı tribündeki taraftarın
arasında izleyen ve o gün, basına edilen küfürlerin bir kısmına iştirak eden
yöneticiler, maç bitimi hemen kolları sıvayıp yeni hoca arayışına
girmişlerdi...
Biz, Rizespor Teknik Direktörü Rıza Çalımbay ın yalancısıyız...
Rıza El sıkıştık, yöneticilerimle konuşuldu ama nedense engellendim diye
Beşiktaş a gelememenin derdine yanarken, Beşiktaşlı yöneticiler bir anda
Sonuna kadar Del Bosquenin arkasındayız demediler mi daha dün?
Aynı şekilde, Ziya Doğan a da Bize geldedikten sonra, Trabzonspor da bir
huzur kaçırma operasyonu yapanlar, yine 180 derece çark edip Del
Bosque ile sonuna kadar desteğini ağızlarına almadılar mı?
Şimdi o yöneticiler, bir sürü istifaya rağmen, Del Bosque den
kurtulamayacaklarını anladıklarında hep Arkasındayız tekerlemesini
dillerine dolayıp, günü kapatmayı hedefliyor...
Türkiye de babacan olmanın kariyer sahibi olmanın önüne geçmesine ilk
defa şahit oluyoruz...
Demek ki, Beşiktaş taki esas boşluk bir babaya olan ihtiyaçmış...
Şimdi baba değil, üstelik babacan birisini bulmak, dileriz Beşiktaş Süper
Lig de hiç öksüz bırakmaz...
Transfer politikalarını rafa kaldıran, eldekilerle, F.Bahçe, G.Saray ve
Trabzonspor ile baş edebileceğini zannedenlerin, mayıs ayı bitiminde
yüzlerinde hep gülücükler olacağını şimdiden kestirenlerin sayısı ne
kadardır? Orta sahası, su alan bir tekne gibi güvensiz, sağı ve solu, yol
geçen hanı gibi misafirperver, defansında her an kaza yapacak, ehliyetsiz
şoförlerin trafiğe çıkmış görüntüsü, forvette kimin kimin dilinden
anlayacağı belli olmayan bir yabancılaşmanın hakim olduğu bir Beşiktaş ,
çok şey beklemek ne kadar akılcılıktır?
Bir sürü zamla gelen; sıfırları atıp, ayıptan kurtulduğumuz liramızla, yeni
bir hayata başladığımız 2005’te, 150 bin kişiyi yutan tsunamiyi, LPG li
arabada yanarak can veren meslektaşımızın eş acısını unutup, Hilâl gibi
yaşama azmini ve iradesini yatalak vücudunda toplayan genç kızlarımızla,
güzellikler yakalamayı düşleyebilsek hep... Çekin üstüne bir çizgi tüm
kandırmacaların, çirkinliklerin, palavraların...
Teşvik primlerinin, stad terörünün, yönetici dalaşlarının, kaprisleri uğruna
futbolcusunu harcayanların, FIFA kokartını hak edene değil, dost işi
dağıtanların, çekin üstüne bir çizgi...
Artık, insanlığımızın duygusal damarlarını köreltmeden yaşamanın tadına
varalım...
Bize ne etraftaki palavracılardan, şikecilerden, teşvikçilerden, stad
teröristlerinden...
Bize ne, çirkeflikten, iğrençlikten...
Unutmayalım ki Üzüntü; bugünün faresinin, yarının peynirini yemesidir.
Naci Arkan / Türkiye Gazetesi - 06 Ocak 2005 Perşembe
Resim Tasarım: Bülent Pınarbaşı




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder