Translate

İklim Krizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İklim Krizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Kasım 2024 Pazartesi

Beyaz Çatı

Beyaz çatı , "binaların açık çatı yüzeylerinden emilen güneş radyasyonundan gelen ısı miktarını en aza indiren beyaz veya açık renkli çatı..."
Beyaz çatılar soğutma maliyetlerini düşürmek ve enerji tasarrufu yapmak için kullanılır.

Güneş radyasyonu Dünya yüzeyine kısmen görünür ışık olarak ulaşır ve çarptığı yüzeyler tarafından ısı enerjisi olarak emilir. Binalar bu ısıyı duvarları ve çatıları aracılığıyla iç mekanlarına iletir ve yayar. Yüzeyin rengi, yansıttığı görünür ışık miktarını ve dolayısıyla emilen ısı miktarını etkiler. Görünür ışık alan yüzeyler için, emilen ısıyı depolama kapasitesi kütlelerine veya yoğunluklarına bağlıdır. Bu nedenle, siyah veya koyu renkli çatılar (örneğin, asfalt kaplı çatılar veya arduvaz çatılar) büyük miktarda güneş radyasyonunu (görünür, kızılötesi ve ultraviyole) ısı enerjisi olarak kolayca emer ve yüksek yoğunlukları veya kütleleri nedeniyle uzun süreler depolar. Ayrıca, ısı, çatıların sıcak yüzeylerinden daha soğuk iç yüzeylerine iletim yoluyla akar. Isınan iç yüzeyler daha sonra iç mekan havasına ısı yayarak iç mekan sıcaklıklarını ve iç soğutma yüklerini artırır. Beyaz çatılar ise, görünür ışığın bir yüzdesini ısı enerjisine dönüştürmeden atmosfere geri dağıtır. Beyaz çatılar, binaların içindeki ısı yüklerini azaltmaya yardımcı oluyor ve dolayısıyla klima için gereken enerji talebini düşürüyor .

Beyaz çatılar aynı zamanda yüksek albedo çatılar da olabilir . Albedo, bir yüzeyden yansıyan güneş radyasyonu miktarının o yüzeye ulaşan toplam miktara oranıdır. Kızılötesi radyasyon ( görünür spektrumun dışında ) bir malzemeye büyük miktarda ısı enerjisi ilettiğinden, yüksek albedo malzeme görünür spektrumu yansıtabilmeli ve güneş radyasyonunun kızılötesi spektrumundan emilen ısıyı etkili bir şekilde yeniden yayabilmelidir. Bir malzemenin rengi yalnızca görünür spektrumdaki yansıtıcılığını gösterir ve bir malzemenin rengi ve bileşimi bu nedenle hem o malzeme tarafından ne kadar güneş radyasyonunun emildiğini hem de yayıldığını belirleyen önemli faktörlerdir.

Yansımayı değerlendirmenin bir ölçüsü, güneş yansımasını ve emisivitesi (bir yüzeyin radyasyon yoluyla ısı yayma yeteneği) tek bir değerde birleştiren güneş yansıma endeksidir (SRI). Standart bir siyah malzemenin (düşük yansıma 0,05'e, yüksek yayılım 0,90'a eşittir) SRI'si "0"dır ve standart bir beyaz malzemenin (yüksek yansıma 0,80'e, yüksek yayılım 0,90'a eşittir) SRI'si "100"dür. Bu nedenle, daha yüksek SRI değerine sahip malzemelerden yapılmış dış bina yüzeylerinin, binaya gelen güneş radyasyonundan emilen ısı nedeniyle iç mekanların aşırı ısınmasına neden olma olasılığı daha düşüktür.

Yeni binalar için doğal olarak serin bir çatı olarak tasarlanabilen bir çatı, beyaz vinil gibi yüksek SRI değerli malzemeler kullanılarak inşa edilebilir. Mevcut binalardaki çatılar, çatının yüzeyini oldukça yansıtıcı hale getirmek için özel olarak tasarlanmış yüksek SRI değerli beyaz çatı kaplamaları alacak şekilde değiştirilebilir. Kaplamalarda opak ve yansıtıcı yapılarını sağlamak için şeffaf polimerik malzemeler ve beyaz pigmentler kullanılır. Bu kaplamalar tipik olarak Güneş enerjisinin %70 ila %80'ini yansıtır.

Swati Ogale
Encyclopaedia Britannica Editörleri

19 Temmuz 2024 Cuma

İklim Krizi ve Kuraklık

 Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen 17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’nde, bu yıl kuraklık sorununa karşı hep birlikte eyleme geçilerek önlem alınması gerektiği vurgulanıyor. Gelecek dönemde en önemli iki sorunun iklim krizi ve buna bağlı olarak yaşanacak kuraklıkların olacağını vurgulayan TEMA Vakfı ise, kuraklığın doğal afet statüsüne alınması gerektiğinin altını çiziyor.

Birleşmiş Milletler, bu yıl Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’nde kuraklık sorununa odaklanarak, bu soruna karşı hep birlikte eyleme geçilerek önlem alınması gerektiğini vurguluyor. İklim krizi ve buna bağlı olarak gelecekte yaşanacak kuraklıkların gelecek dönemin en önemli iki sorunu olduğunu ifade eden TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, kuraklıktan en çok etkilenen sektörün tarım olacağının altını çiziyor.

“Tarımsal üretimi etkileyen kuraklık son 20 yılda %29 arttı”

Kuraklığın dünyanın her yerinde iklim tipine bağlı olmaksızın görülen bir doğa olayı olduğunu hatırlatan Deniz Ataç; “1970-2019 yılları arasında oluşan doğal felaketlerin %50’sini kuraklık oluşturmaktadır. Kuraklık nedeniyle aynı dönemde 650 milyon insan yaşamını yitirmiştir ve bunun %90’ı iklimin kurak ve yarı kurak olduğu gelişmekte olan ülkelerdir. İklim krizi nedeniyle kuraklığın sayısı ve şiddeti artmaktadır. Kuraklıktaki artış oranı son 20 yılda %29 olmuştur. IPCC Raporlarına göre küresel ısınma 1.5°C’de dahi her 10 yılda bir kuraklık oluşma sıklığı %50, 2°C’ye ulaşması halinde ise %70 oranında artacaktır. Su sıkıntısı çeken insan sayısının 2040 yılında 5.7 milyara ulaşabileceği ve her dört çocuktan birinin çok kuvvetli derecede su sıkıntısı çeken bölgelerde yaşayacağı tahmin edilmektedir. Üretilen gıdanın %80’i yalnızca yağmur suyuna dayalı üretimin yapıldığı kuru tarım arazilerinden gelmektedir. Bu nedenle kuraklık tarımsal üretimi etkilemekte, kuraklığa bağlı olarak önemli ölçüde verim kayıpları oluşabilmektedir. Geçen yıl 65 ilimizde kuraklık nedeniyle verim kayıpları olduğu, bazı yerlerde ürün kayıplarının %70’e ulaştığı bildirilmiştir” dedi.

TEMA Vakfı tarafından Türkçeleştirilen IPPC İklim Değişikliği ve Arazi Raporu Yönetici Özeti’ne de atıfta bulunan Ataç; “Raporda ifade edildiği gibi iklim değişikliğinin sonucu yüksek hava sıcaklıklarının görülme sıklığı artmış, bu durum gıda güvenliği ve karasal ekosistemleri olumsuz yönde etkilemiş, birçok bölgede çölleşmeye ve arazi bozulumuna neden olmuştur. Türkiye’nin de içinde yer aldığı Akdeniz Çanağı, iklim krizinin en olumsuz etkilerinin görüleceği bölgeler arasında gösterilmektedir. Akdeniz Çanağı’nda yüksek hava sıcaklıklarının sıklığının, şiddetinin ve süresinin artmaya devam edeceği, yağışların azalacağı, orman yangınlarında %50 artış olacağı, tarımsal ürün ve hayvancılık verimliliğinin ve bitki biyolojik çeşitliliğinin azalacağı öngörülmektedir. Kısacası gelecekte en önemli sorunlarımız, yanan orman alanlarında artış, su kıtlığı ve tarımsal üretimde azalış, buna bağlı olarak kırsal alanların sosyo-ekonomik olarak etkilenmeleri olacaktır” dedi.

“Kuraklığın etkileri, alınacak aktif önlemlerle azaltılabilir”

Kuraklık oluştuktan sonra alınacak önlemlerin geç olacağını vurgulayan Ataç; “Böyle bir yaklaşım kuraklık yönetimi değil, ancak kriz yönetimi olur. Kuraklığın, daima karşılaşılma olasılığı yüksek, üstelik yaşanan iklim krizi ile daha da şiddetlenmesi beklenen doğal bir felaket olacağını kabul ederek, hazırlıklı olacak ve etkilerini azaltacak tedbirleri içeren planlar hazırlamak gerekir. Bu kapsamda 25 su havzamızın 13’ünde kuraklık yönetim planlarının hazırlanması önemli bir adımdır. Kalan havzalar için de bu çalışmalar tamamlanmalı, kuraklık riski yüksek ve etkilenebilir nüfusun yüksek olduğu bölgeler önceliklendirilerek hazırlanan planlar ivedilikle uygulamaya konulmalıdır. Kuraklık artışında ana nedenin insan olduğu dikkate alınarak tahrip olan arazilerde restorasyon çalışmaları yapılmalı, arazi tahribatı engellenmelidir. Vakıf olarak bizim de katılım sağladığımız Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi 15. Taraflar Toplantısı’nda, Arazi restorasyonlarıyla ilgili ‘2022-2024 için Hükümetlerarası Kuraklık Çalışma Grubu Oluşturma’ taahhüdü verilmesi bu konuda önemli bir adım olmuştur” diyerek 2030 yılına kadar 1 milyar hektar bozulmuş arazi restorasyonunu hızlandırma taahhüdünü mutlulukla karşıladıklarını ifade etti.

Su Kanunu’nun gerekliliğinin de altını çizen Ataç; “Kıt olan su varlığımızı koruyan, etkili bir su yönetimi sağlayan ve kurak dönemlerde su tahsisini düzenleyen bir kanun hazırlanarak yürürlüğe konulmalıdır. Türkiye’de kuraklık riski çok yüksek olmasına ve  tarımsal üretim ve gıda temini ile birlikte ekonomik, çevresel ve sosyolojik birçok etkisi olmasına rağmen, 7269 sayılı Umumi Afetler Kanunu’na göre afet sayılmamakta ve afet istatistiklerinde hiç yer almamaktadır. Oysa dünyada, etkili olan 31 çeşit doğal afet arasında ilk sırada yer almaktadır” diyerek kuraklığın doğal afet statüsüne alınması gerektiğini söyledi.

Umut Yeşertiyoruz!                                                                                      TEMA Vakfı