Komedyen Jerry Seinfeld, “Bir cenaze törenine katılmanız gerekiyorsa, ölen kişinin ardından bir anma konuşması yapmaktansa tabutta olmayı tercih edersiniz” diyordu. Bir araştırmaya göre gerçekten de insanların en çok korktuğu şeyler arasında ölüm korkusu, topluluk önünde konuşmanın arkasından geliyor. Yani insanların çoğu ölümden çok, topluluk önünde konuşma yapmaktan korkuyor. Bu korkunun bir adı da glossofobi (glossophobia).
Üniversitedeki öğrencilerimizin en büyük sorunlarından biri, sözlü sunum korkusudur. Çoğu öğrenci, proje sunumlarından önce bedenlerinin çok fazla gerildiğini, omuz ve boyunlarının kaskatı kesildiğini ve bunun da konuşmalarına yansıdığını söyler; tutuk tutuk, güvensiz konuşmaları ve anlamsız cümleler sarf etmeleri nedeniyle başarısız olmaktan yakınır. Sadece bize özgü olduğunu zannetsek de topluluk önünde konuşma korkusu aslında her insanda var olan bir korkudur.
Psikologlar topluluk önünde konuşma kaygısının fiziksel ve duygusal belirtilerine dikkat çekiyor. Bu belirtilerden bazıları titreme, ellerin buz kesmesi, ağız kuruluğu, bacakların istemsizce hareket etmesi, kalp çarpıntısı, nefes alamama hissi, sesin titremesi şeklinde fiziksel olarak kendini belli eder. Fiziksel belirtilere öfke, endişe, gerginlik, mutsuzluk, huzursuzluk gibi duygusal belirtiler de eşlik edebilir.
İlk ve ortaöğretim Türkçe derslerinde genelde doğru ve düzgün cümle kurmak üzerine bir eğitim verilir yani yazı dili esas alınır. Eğitim sistemimizde “düzgün ve doğru söz söyleme” konusu üzerinde ise hemen hemen hiç durulmaz. Bu nedenle öğrencilerin konuşmaları, aile içinde edindikleri sözlü iletişime ve arkadaşlar arasındaki sokak diline yaslanır. Sözlü iletişim tekniklerinden habersiz olan gençlerimiz arasında, gelişigüzel, bağıra çağıra konuşma hastalığı yaygındır. Örneğin, konuşma eğitimi almamış gençler, duygusal bir şiiri bile kahramanlık destanı gibi okurlar. İlerleyen yaşlarda da bu bağırarak konuşma hastalığı devam eder.
Topluluğa hitap etme korkularının önemli kaynaklarından biri de topluluk önünde konuşmaya alışık olmayışımızdır. Çocukluğumuzdan itibaren bu tür bir deneyime sahip olmadığımız için birer yetişkin olarak topluluk önünde konuşmaya çalıştığımızda paniğe kapılmamız aslında doğaldır.
- Konuşma korkumuzu doğru nefes alıp verme teknikleri, telkin, sevdiğimiz obje veya maskotları gözümüzün önünde bulundurmak yoluyla yenmemiz mümkün.
- Topluluğa hitap edeceğimiz zaman “ne konuşacağım, kime konuşacağım, ne kadar konuşacağım, nasıl konuşacağım, niçin konuşacağım, nerede konuşacağım” sorularını yanıtlayarak ön hazırlık yapabiliriz.
Retoriğin mimarı olarak nitelenen ve Antik Yunan dünyasının en önemli hatiplerinden biri olan Demosthenes’in bile gençliğinde konuşma sorunları vardı. Çocukluğunda çelimsiz bir vücut yapısına sahip olduğundan, sesini güçlendirmek ve söyleniş kusurlarını düzeltmek için uzun zaman inatla çalıştığı söylenir. Onun doğuştan utangaç, üstelik kekeme olduğu, bu konuşma kusurunu gidermek için ağzına ufak çakıl taşları koyarak deniz kenarında dalgalara karşı uzun metinler okuyup denemeler yaptığı söylenir.
Topluluk önünde konuşma korkumuzun nedenlerine eğilerek bu korkumuzu yenmeye başlayabiliriz. Ses organlarının çalışmaması gibi fizyolojik bir nedenden kaynaklanmıyorsa öncelikle utanma, heyecanlanma, özgüven eksikliği gibi psikolojik etkenlere yoğunlaşmalıyız.
- Psikoterapistlerden destek alarak, stres yönetimi konusunda eğitimlere katılarak, dil ve konuşma terapistlerine danışarak bu kaygımızı gidermeye çalışabiliriz. Özellikle erken yaşlarda fark edilen konuşma sorunları için dil ve konuşma terapistlerine başvurmak yaşamsal önem taşıyor.
- Dil ve konuşma terapistleri tüm yaş gruplarında dil bozuklukları, konuşma, ses, yutma sorunları tedavisi üzerine çalışırlar. Konuşma terapistleri, öğrenme güçlüğü, konuşma gecikmesi, konuşma bozukluğu, ses üretememe, işitme bozukluğu, kekeleme, ses bozuklukları, dil bozukluklarının tedavisine yardımcı olurlar.
Bir konuşmacı, örneğin bir avukat, düşüncelerini, duygularını iyi anlatabilmek için uygun, inandırıcı sözcükler, cümleler seçtiği gibi, doğru bir ses, düzgün konuşma yeteneğine de sahip olmalıdır. Bazı öğretim üyesi arkadaşlar, ders anlatırken cümleleri tekdüze ve yuvarlayarak söylediklerinden, bazı sözcüklerin hecelerini ezdiklerinden dert yanarlar. Bu bakımdan konuşmaya dayalı her meslekten insanın, dinleyiciler karşısında söz söyleyen herkesin diksiyonun inceliklerini öğrenmesi gerekir.
- Nüzhet Şenbay’ın tanımıyla diksiyon, “Söz söylerken duygu ve düşünceleri üslûbuna uygun olarak belirtmek için sesin uyumunu, söylenişi, jesti, mimiği, alınacak tavırları yerinde, aynı zamanda güzel kullanma sanatıdır.”
Eğitimin her düzeyinde, profesyonel meslek hayatımızda, doğaçlama sunumlar, yazılı metinle hazırlıklı ya da ezberlenmiş hazırlıklı sunumlarda bulunuruz. Yapılan bir araştırmaya göre, şirket yönetcilerinin %98’inin topluluk önünde konuşma yapması gerekmektedir. Bu nedenle günümüz dünyasında insanlar, “konuşma sanatında” yeterli düzeye gelme arzusuyla doğru ve güzel söz söyleme eğitimi almanın yollarını arıyorlar.
Bazı konuşmacılar kusurlarına hiç aldırmadan sadece çok yüksek sesle yani bağırırcasına konuşarak dinleyici üzerinde etki uyandıracaklarını sanırlar. Bu yanlış bir düşüncedir. Oysa böyle davranacaklarına kusurlarını düzeltme yollarına başvursalar, alıştırmalar yaparak yanlışlarını düzeltseler kendilerine daha fazla katkıda bulunmuş olurlar.
Bazı insanların vücut biçimi, görkemli görünüm, seslerinin tınısı, ses gücü, duruş dengesi vs. gibi doğuştan gelen avantajlarının olduğu inkar edilemez. Bu özelliklerin topluluk karşısında söz söylerken kuşkusuz etkisi olur. Bu nitelikler yadsınamazsa da bunlardan yoksun birçok kişi bu eksiklerini doğru ve düzgün konuşma eğitimi alarak giderebilir ve değerli birer konuşmacı olmayı başarabilirler.
Gerçekte iyi bir konuşmacı olmak için dilini yutmuş gibi susup oturmamalı, daha doğrusu, yanlış bir söz söyleyeceğim diye korkup çekinmemeliyiz. Türkçeyi düzgün, anlaşılır, doğru kurgulanmış cümlelerle konuşmaya çaba göstermeliyiz. Düşüncelerimizi ifade etmeye çalışırken abartıdan kaçınmak, iyi bir dinleyici olmak ve karşımızdaki kişilere konuşma fırsatı vermek gibi iletişim ilkelerini unutmamamız gerekiyor. Özellikle hedef kitleye etkin dinleme koşullarını ve özgürlüğünü sunmalıyız. Bir atasözünde söylendiği gibi, iki kişi şarkı söyleyebilir ama aynı anda konuşamaz.
- Bedensel rahatlama ve gerginliklerden arınmayı sağlamak, nefesi doğru ve verimli kullanabilmek, nefesi sese dönüştürmede doğru alışkanlıklar edinmek için zorunlu olan nefes alıştırmalarını rutine dönüştürebiliriz.
Sesimiz duygularımızla sürekli bir iletişim içindedir. Günlük yaşamımızdaki, sinirli ve kontrolsüz hâlimiz sesimize de yansıyacaktır. Mevcut korkular savunma mekanizmamızı çalıştıracak, harekete geçmemize engel olacak, sonuç gerginliğe dönüşecek, bu da boyun ve omuzlarda hissedilecektir. Ses nefese, nefes de rahatlamaya bağlıdır. Gevşeme ve esneme alıştırmalarıyla konuşmamızı etkileyen gerginliklerden kurtulabilir, meslek hayatımızda bize çok faydası olacak esnekliğe kavuşabiliriz.
Biraz da konuşmayı bozan etkenler üzerinde duralım. Sözcük dağarcığının yetersizliği, yabancı dillerden sözcük kullanma alışkanlığı, söyleyiş (telaffuz) hataları, bazı ses ve sözcükleri atlamak, sesleri değiştirmek, sözcükleri yinelemek, cümleleri uzatmak, kaba veya argo sözler söylemek, planlı konuşmayı bilmemek, vurgu ve tonlama bozuklukları, bazı seslerin yutulması, ilk akla gelen konuşmacı yanlışlarıdır.
Üslup olarak da çok fazla konuşmak, acelecilik, söz kesmek, yapmacıklık, tehdit eder gibi konuşmak, nefesin yeterli olmaması, sesi titretmek, çok hızlı ya da yavaş konuşmak, jest ve mimiklerin ölçüsünü kaçırarak çok abartılı konuşmak, dinleyiciyi olumsuz etkiler.
- Dinleyicilere değer verdiğini hissettiren, onlara heyecan veren, soru sormalarına kapı aralayan, kendisi hakkında mümkün olduğu kadar az konuşan kişi, başarılı konuşmacı olarak nitelendirilir.
İnsan düşünür, duygulanır ve anlatır. Ama korkmadan anlatabilmelidir. Jacques Rancière’in dilimize Cahil Hoca (Le maître ignorant) olarak çevrilen kitabında ele aldığı Jacotot, öğrencilerine seslenirken iyi bir konuşmacı olmanın anlamına dair çarpıcı bir çıkarımda bulunur:
"Size öğretecek hiçbir şeyim olmadığını öğretmek zorundayım."