Translate

12 Temmuz 2019 Cuma

Kanser daha olmadan tanısı konulacak

Çağın vebası kanser günümüzde çok önemli bir halk sağlığı sorununa dönüşmüş durumda. Kanserin tedavisine yönelik çalışmalar son yıllarda hızlanırken,  Antalya Genetik Hastalıkları Tanı Merkezi Müdürü Prof. Dr. Duran Canatan, mikro RNA’ya bakarak kişilerin kansere yakalanma riskini ortaya koyacaklarını söyledi. Canatan “Kanser olmadan tanısı konacak, kişi ona göre testlerini yaptıracak ve takibi yapılacak” dedi.
Canatan düzenlediği toplantıda, kanserin 2020’de tüm hastalıkların önüne geçeceğini söyledi. Güncel kullanılan tümör belirteçleri çok yanlış sonuçlar verdiği için bu konuda dünyada da yeterince çalışma olmadığını kaydeden Canatan, bu nedenle mikro RNA’ları seçtiklerini belirterek, şu açıklamada bulundu: “İlk defa 30 ay önce ‘Kanserin Erken Tanısında Mikro RNA Kitleri’ projesine başladık. Meme, akciğer, kolon, prostat, mesane, mide, pankreas ve karaciğer kanserleri üzerinde çalıştık. Kanser türlerinde en önemli 32 mikro RNA seçilerek, 8 kanser türünü 142 hasta örneğinde ve 220 sağlıklı kontrol örneğiyle karşılaştırarak, 23 bin 750 test örneği çalıştık.”
8 KANSER TÜRÜ ÜZERİNDE ÇALIŞILDI: Çalışılan mikro RNA’ların 23’ünün çok anlamlı bulunduğunu belirten Canatan, her bir kanser türü için ayrı ayrı çalışma yapılarak, kit haline getireceklerini ifade etti.
Canatan yürütülen çalışmaya ilişkin şu bilgiyi verdi: “Bu hem erken tanı için hem de kişinin risk analizi için çok önemli. Kişi etrafında kanserli hastalar olduğunda daha telaşlanıyor. ‘Bende var mı, yok mu’ diyor. Biz mikro RNA’ya bakarak kişilerin kansere yakalanma riskini ortaya koyacağız. Kanser olmadan tanısı konacak, kişi ona göre testlerini yaptıracak ve takibi yapılacak. Projenin ilk aşamasını tamamladık. Projenin ikinci aşamasında ise Türkiye’de ve dünyada kanser merkezleriyle görüşerek, bu kitlerin kullanılmasını sağlayacağız. Bu çalışma sayesinde kişiler hasta olmadan kansere yatkınlığı var mı yok mu ortaya çıkacak. Kanserde erken tanı çok önemli, korunma temel felsefe olduğu için hastalığın erken tanısında kullanılacak bu kitler. Bu çalışmayla kişilerin risk analizini de yapmış olacağız.”
Sekiz kanser çeşidi üzerine yaptıkları çalışmanın ayrı ayrı patentini almak için başvuruda bulunacaklarına değinen Canatan, çalışmayı kit haline getirdikten sonra yurt dışına da ihraç edeceklerini ifade etti.
(ANTALYA-AA)

Pablo Neruda hakkında bir kaç detay...

Şili’de demiryolu işçisi bir baba ve öğretmen bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Pablo Neruda kendini şöyle anlatıyor; “Adımı 14 yaşımdayken, daha Santiago’ya gitmeden değiştirdim. Babam yüzünden. Mükemmel bir insandı, gelgelelim, genellikle şairlere, özellikle bana karşı idi. Hatta işi kitaplarımı ve not defterlerimi yakmaya kadar götürdü. Onun görüşüne göre, mühendis, doktor, mimar olmalıydım, çünkü diyordu, insanların bu gibi kimselere ihtiyacı var. Oğullarının toplum içinde sivrilmesini görmek isteyen, orta sınıfın köylülükten gelme bütün insanları gibiydi. Yine babamın görüşüne göre, toplumda yükselmeyi başarmanın tek yolu üniversiteydi, serbest mesleklerdi.

Vaktiyle, aynı zamanda bir gazete yazarı olan büyük bir çek şairi vardı: Erwin kisch. Bu zat, bu soruyu sorarak yıllarca iflahımı kesti. Madrid’de, Mexico’da, Prag’da hep karşıma çıktı. ve Prag’ta bana şöyle dedi: “Bana şu hikayenin sonunu söyle. Bak şimdi artık ihtiyarladım. Nice zamandır seni pek sıktım.” Gerçek şu ki, bu hikayede gerçek diye bir şey yok. Babamın gerçeği fark etmesinden en çok korktuğum günlerde -çünkü böyle bir şey felaket olurdu- bir dergiyi karıştırdım ve orada Jan Neruda imzalı bir hikaye gördüm. Tam o sıralarda bir şiirimle bir yarışmaya katılmak durumundaydım. o zaman Neruda soyadını seçtim ve ad olarak da Pablo adını aldım. Bu adın bir kaç ay sonra geçip gideceğini sanıyordum…”
1. Asıl adı nedir?
Neftalí Ricardo Reyes Baoalto. Şiir yazmaya on yaşında başladı. Babası iyi niyetliydi ama bundan rahatsızdı; ona göre yazmak işe yaramaz bir eylemdi. 1920’de Pablo Neruda adını kullanmaya başladı, böylelikle hayatının ilk savunma tedbirini aldığını söyler. Bu adı 1946’da resmiyete döktü.
2. Niçin Pablo Neruda?
Çek yazar Jan Neruda’nın (1834–1891) Povídky malostranské (Küçük Mahallenin Dedikoduları) adlı öykü kitabından etkilenmişti. Kitap, okuru Prag’ın sokaklarına, dükkânlarına, kiliselerine, lokantalarına, evlerine götürüyordu. Kendisini onlardan biri gibi hissetti, Çeklerle bağ kurdu. Böylece Pablo Neruda adını aldı.
3. Şairler ve siyaset için ne demişti?
“Yönetici şairler dönemiydi yaşadığımız çağ” diyordu. Leopold Senghor, Senegal devlet başkanıydı. Aimé Césaire, sürrealist bir şair ve Martinique’de Fort-de-France Belediye Başkanı’ydı. Latin Amerika’da Rómulo Gallegos Venezüella Devlet Başkanı’ydı. Ülkesindeki şairlerde devlet başkanı olmamasına karşın siyasetle ilgiliydi. Hayatı boyunca faşizme karşı durdu. 1945’te senatör seçildi, Şili Komünist Partisi’ne katıldı.
4. Nobel Ödülü hakkında ne demişti?
“Nobel kime verilirse verilsin onurlu bir edebiyat ödülüdür. Eğer biraz önemi varsa, yazara bir parça saygı bahşettiği içindir. Önemi budur,” demişti. 1971 Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görüldü.
5. El yazısı mı, daktilo mu?
Bir kazada parmağı kırıldı. Birkaç ay boyunca daktilo kullanamadığında el yazısıyla yazdığı şiirlerin daha duygusal olduğunu fark etti. Daktilonun en derine erişmesini ve samimiyetini engellediğine karar verdi.
6. Yazma ritüeli neydi?
Planlama yapmaz. Genellikle sabahları çalışır. Gün boyu fırtınalarla gelerek şairi memnun, yorgun, dingin ya da bomboş bırakan düşünceler, ifadelerle doludur. Masasında oturup kendisini hayatında, evinde, politika ya da doğada olup bitenlere bırakır. Ancak içten gelerek yazdığında nerede, kimlerle ya da ne kadar kalabalık önemli değildir. Sadece yazar.
7. Yangından kurtaracağı yazısı neydi?
“Hiçbiri. Neden gereksin ki. Bir kızı ya da iyi bir dedektif öyküleri koleksiyonunu kurtarırdım belki. Kendi şiirlerimden daha çok eğlendiriyor beni.”
8. Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı hakkında ne dedi?
Henüz hayattayken bir milyonuncu kopyanın basıldığı bu kitabının önsözünde, aşk acısı, gönül yarasıyla dolu bu kitabın neden bu kadar okunduğunu anlayamadığını yazmıştı. “Herhalde, gençlikle gelen gizemleri temsil ediyor, belki cevap veriyor, çekiciliği azalmayan değerli bir kitap,” diyordu.


Birgün