Translate
15 Nisan 2022 Cuma
Ne kadar silah o kadar savaş!
İrlandalı Milletvekili Clare Daly, Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada Rusya-Ukrayna savaşında Rusya’ya yapılan yaptırımları eleştirdi. Daly, geçen hafta parlamentoda Nazi selamı veren Bulgar milletvekili Angel Dzhambazki’ye doğrudan hitap etti.
Daly’nin yanında yine kendisi gibi NATO saldırganlığına karşı çıkan ve gazeteci Julian Assange için mücadele eden bir diğer İrlandalı vekil Mick Wallace da yer aldı. Daly konuşmasında, Ukrayna’ya verilen silahların yalnızca savaşı uzatacağını ve sivil ölümleri artıracağını belirtti.
NATO herhangi bir yerde yapıcı bir rol oynadı mı?
Avrupa Parlamentosu’nda konuşan Daly’nin, Rusya’ya yapılan yaptırım taleplerini ‘çığırtkanlık’ olarak nitelendirmesi parlamentoda Nazi selamı veren Bulgar milletvekili Angel Dzhambazki’yi çileden çıkardı. Daly’nin doğrudan hitap ettiği Dzhambazki’ye yönelik konuşması ise şu şekilde; “Meslektaşım Dzhambazki’nin NATO’nun herhangi bir yerde yapıcı bir rol oynadığı veya barışı sağladığı herhangi bir durumu bana anlatmasını çok isterim. Tarih bize yaptırımların askeri çatışmaları bitirmediğini, barış getirmediğini öğretti. Yaptırımlar insanlara acı çektiriyor, Rus toplumuna, Avrupa toplumuna; oligarklara değil.
Ve yaptırımlar hayat kurtarmaya yardımcı olmayacak, çünkü Ukrayna’ya ne kadar çok silah pompalarsanız, savaş o kadar uzayacak ve daha çok Ukraynalı ölecek. Radikal gelebilir ama savaşa verilmesi gereken cevap daha fazla savaş değil, barıştır ve barış silah namlusu ile sağlanmaz. Barış diplomasi ve diyalog ile sağlanır.
Kıtanızın tarihini yok sayabilirsiniz ama biz Rusya ile bir kıtayı paylaşıyoruz. Rusya ile oturacağız, müzakere edilmiş bir barış olacak ve bu örgüt bunu geciktirmek ve daha fazla Ukraynalı’nın ölmesini garantilemek yerine, bu barışın daha erken olmasına katkıda bulunmalı. O sahte acıma duygunuz bana inandırıcı gelmiyor ve dürüst olmak gerekirse, midemi bulandırıyor.”
yenidunya.org
1 Nisan 2022 Cuma
Muhalefet İttifaklarının Başarı Formülleri: Malezya Örneği
2023 seçimlerinin Türkiye’de bir iktidar değişimiyle sonuçlanıp sonuçlanmayacağı ve bir demokratikleşme ve kalkınma hamlesine aracı olup olamayacağı bugün Türkiye siyasetini takip eden herkesçe merak ediliyor. Ekonomik krizin iktidar oylarına etkisi, muhalefet ittifak stratejisi, yeni seçim yasasının oluşturabileceği rekabet koşulları gibi pek çok konu üzerinden, 2023 seçimlerinin sonucu tahmin edilmeye çalışılıyor. Seçimli otoriter rejimlerin ne vakit ve nasıl değişebildiğiyle ilgili siyaset literatüründe oldukça zengin bir birikim mevcut. Bu çalışmalarda üç görüş öne çıkıyor.
Seçimli otoriter rejimler nasıl değişir?
Birinci görüşe göre, değişim, otoriter rejimin zayıflamasıyla gerçekleşir. Bu zayıflama bazen fikirsel veya kişisel çatışmalar sonucu iktidarda oluşan çatlaklarla, bazen de çözülemeyen ekonomik sıkıntılarla gerçekleşir. Zayıflayan iktidar kendi sonunu getirir.
İkinci görüşe göre ise değişim muhalefetin başarısıyla gelir. İttifak stratejileri, doğru kampanya taktikleri, doğru mesajın doğru üslupla iletilmesi, en kısıtlı siyaset alanını dahi muhalefet lehine kullanma ve seçmeni mobilize etme imkanı tanıyabilir. Neticede, otoriter liderlerin bile seçmen desteği olmadan iktidarda kalması zor olduğundan, seçmen desteğini kazanan muhalefet ya iktidarı ele geçirir, ya da iktidarı açılıma zorlar.
Üçüncü bir görüş ise bu tür değişimlerde şahsiyetlerin önemine dikkat çeker. “Hangi iktidar?” ya da “hangi muhalefet?” soruları kadar “hangi lider?” sorusu da mühimdir. Bu soru siyasi açıdan gelişmiş toplumlarda çok da önemli olmayabilir. Nitekim, Weber’in modernleşme teorisine göre toplumlar geliştikçe siyasette şahsiyetlerin öneminin azalması, onların yerini kurumların alması beklenir. Fakat kurumların zayıf olduğu otokratik toplumlarda bu kurumlara yön verecek liderler mühimdir. Bu yüzden değişimler de, kabiliyetlerine ve görüşlerine güven duyulan, karizmatik liderler ile gerçekleşecektir.
Başarılı değişim öykülerine baktığımızda aslında bu üç faktörün neredeyse tümünün bir araya geldiğini görüyoruz. Benim son zamanlarda ilgi çekici bulduğum değişim öykülerinden biri Malezya 2018 seçimleri. 60 yıllık Barizan Nasyonal (BN) iktidarına karşı zafer kazanan ve BN’den kopma eski bir siyasetçi olan Mahathir Muhammed liderliğinde bir araya gelen muhalefet ittikafının (Pakatan Harapan) seçim stratejileri, içinde pek çok ders barındırıyor. Gelin bu örneği kısaca inceleyelim.
Malezya 2018 seçimlerinde muhalefet
2018 seçimleri öncesi, Malezya’da ekonomik koşullar hiç de iyi değildi ve bu seçmende artan bir hoşnutsuzluk yaratmaktaydı. Özellike 2015’te uygulamaya konan yüzde 6’lık satış vergisi (Goods and Services Tax) seçmenden çok olumsuz tepki almıştı. Buna ilaveten petrolün sübvanse edilmemeye başlanması da hoşnutsuzluğu artırmıştı. BN lideri Necip Rezak’ın yolsuzluk skandalları bu hoşnutsuzluğu besliyor, aslında senelerdir yolsuzluğu kanıksamış görünen seçmen, bu kez ekonomik sıkıntılarla birleşince yolsuzluğu da daha farklı bir ışık altında görmeye başlıyordu. Yani ekonomik anlamda değişimin gerekli koşulları mevcuttu fakat bunlar yeterli değildi. Hatırlamak gerekir ki 97-98 krizinde iktidarda olan Mahathir, ağır ekonomik zorluklara rağmen iktidarını koruyabilmişti ve ekonomik krizlerin tek başına iktidarlara seçim kaybettirmeye yetmediğini ispatlamıştı.160 yıl iktidarda kalmış ve bu süre içinde oyun kurallarını kendi lehine şekillendirmiş, medyayı kontrolü altına almış bir iktidara karşı zafer kazanmak için ekonomik şartlar yeterli değildi. Zayıflatılmış, siyaset alanı daraltılmış muhalefetin mutlaka güç birliğine gitmesi, ittifak kurması gerekiyordu. Ne var ki bu da tek başına yeterli değildi. Nitekim önceki seçimlerde de, örneğin 2013’te, muhalefet seçime yine ittifakla girmiş, fakat girişimleri yüzeysel kalmış, seçmene birlik duygusu yeterince aktarılamamıştı. İttifak içi zıt görüşlü partilerin -özellikle İslami muhafazakar PAS ve sosyalist DAP arasındaki- uzlaşmazlıkların ittifaka güç kaybettirmesi, beğenilsin beğenilmesin neticede 60 yıldır bilinen iktidar karşısında muhalefetin net bir alternatif ortaya koyamaması ve elbette türlü seçim oyunları ile iktidardaki BN seçimi yine kıl payı kazanmıştı.
Muhalefet, ortak liste, ortak kampanya
2018 seçimi öncesi muhalefet partileri yeniden ittifak planları yaparken bu kez daha üstün bir performans sergilemek konusunda kararlıydılar. Bunlardan en önemlisi seçim haritası üzerinde son derece titiz ve sistematik veriye dayalı bir çalışma yapmak suretiyle hangi seçim bölgesinde hangi ittifak partisi adayının veya adaylarının oy alma şansı yüksekse o isimlerin ortak listeden aday gösterilmesi ve ortak bir seçim kampanyasıyla desteklenmesiydi.2
100 günde 10 hedef
2013 seçimlerinden farklı olarak bu defa muhalefet kampanyasının içeriğinin de çok net olmasına özen gösterilmişti. Bu çerçevede 150 sayfalık detaylı bir program oluşturuldu ve “100 günde 10 hedef” olarak özetlenerek kampanya materyaline dönüştürüldü. Muhalefet ittifakı, iktidara geldikten sonraki ilk 100 gün içinde gerçekleştireceği bu 10 hedefi tek sayfada sıralamış, T-shirtlere bastırıp seçmene dağıtmış, billboardlara astırmış, akla gelecek her yöntemle bu 10 hedef seçmene duyurulmuştu.3 Bu hedeflerin başında da seçmenin son derece şikayetçi olduğu yüzde 6’lık satış vergisinin kaldırılması, petrolün yeniden subvanse edilmesi, bekar veya boşanmış kadınların maddi olarak desteklenmesi, asgari ücretin artırılması gibi ekonomik ortak paydayı öne çıkaran maddeler geliyordu. Bu kampanyaya ilgi çok büyük oldu.
Rakip ittifaktan oy alabilecek aday
Ve gelelim belki de en önemli olan sonuncu hamleye. Muhalefet ittifakına en büyük katkıyı Mahathir’in başbakan adaylığının açıklanması yaptı. Muhalefet ittifakı birbirine zıt partileri bir çatı altında barındırıyordu ve pek çok seçim bölgesinde seçmenin “çapraz oy” kullanması isteniyordu. Yani pek çok bölgede seçmenden kendine uzak bulduğu bir adaya/partiye, muhalefet ittifakına seçim kazandırabilmek için gönülsüzce de olsa oy vermesi bekleniyordu. Oysa, özellikle kırsal-muhafazakar Malay seçmen, geçmişte kendilerine bazı kazanımlar sağlamış olan iktidar yerine muhalefet ittifakına oy vermekte tereddütlüydü. Muhalefet ittifakı seçim kazanırsa ittifaktaki sosyalist (DAP gibi) bileşenlerin etkisiyle bu kazanımların ellerinden alınabileceğinden çekiniyorlardı. Bu yüzden Malay cephesinden de oy alabilecek Mahathir gibi bir adayın başbakan adayı olması oyunu ciddi biçimde muhalefet lehine çevirdi. Mahathir güven uyandırıyordu. Seçmenin gözünde, 92 yaşındaki Mahathir’in bu yarışa girmekten kazanacağı pek bir şey yoktu, fakat kaybedeceği çok şey vardı. Öyleyse seçime girme motivasyonu kişisel çıkarlar değil, toplumun faydasıydı. Zaten liderlik de risk alana, varını yoğunu ortaya koyana yakışırdı. Bu algı seçmende saygı uyandırdı. İlginçtir, ittifaktaki diğer üç partinin lideri de geçmişte Mahathir’in başbakanlığında hapse atılmış kimselerdi ve onlar bile Mahathir’in adaylığını desteklediler.4 Seçimi kazanacak isim Mahathir’di çünkü.
Malezya örneğinden Türkiye için çıkarılacak önemli sonuçlar var. Özeti şu olabilir. Otoriter iktidarların seçimle değişmesi için çoğunlukla birden çok koşulun aynı anda gerçekleşmesi gerekir. İktidarın ekonomik başarısızlıklar veya iç çatışmalarla zayıflaması yetmez. Muhalefet partilerinin gerçek bir birlik içinde, net bir alternatif sunarak ve kaybedecek çok şeyi olan bir başkan adayla mücadele vermeleri gerekir. Hayatta her zaman değil elbette ama bazen, özellikle de otoriter iktidarlara karşı varlık mücadelesi verirken, “neredeyse kazanmak,” kaybetmektir.
yetkinreport.com/2022/03/31 / Seda Demiralp
25 Mart 2022 Cuma
Fikrinizi Değiştirmek Bir Zeka İşaretidir
Yeni bilgiler karşısında fikrinizi değiştirecek kadar zihinsel esnekliğe sahipseniz, onu yenilikçi şekillerde kullanırsanız ve onunla zorlu sorunları çözerseniz, zekisinizdir. Fikrinizi Değiştirmek Bir Zeka İşaretidir Fikrinizi değiştirmek bir zeka göstergesi ve düzenli olarak yapmanız gereken bir uygulamadır. Ancak, bunu yapmanın bir inanç ve hatta karakter eksikliğini ortaya çıkardığını düşünenler var. Önemli olanın gururlarını korumak olduğuna ve hatalarını kabul etmek için kendilerini aşağılamamak olduğuna inanırlar.
İnsan zekası ve yaratıcılığı alanındaki uzmanlar, sabah uyandığınızda kendinize bugün hangi fikri, yaklaşımı veya inancı değiştireceğinizi sormanız gerektiğini öne sürüyor. Bunu yapmanın, bilgelik, bilişsel açıklık ve mutluluk kazanmanıza izin veren bir zihinsel esneklik egzersizi olduğunu iddia ediyorlar.
Hayatın akışı, tıpkı zihniniz gibi değişim ve hareket gerektirir. Bu nedenle, zaman zaman herhangi bir fikrinizi değiştirmenize izin vermezseniz, doğru olmayan şeylere inanmaya başlarsınız. Ayrıca belirsizliğin üstesinden gelemeyecek ve hatalarınızı düzeltemeyeceksiniz. Ayrıca, birlikte yaşamanız oldukça zor olacak.
Zeka, kuantum fiziğinde bir dahi olmanın veya matematikte iki doktora sahibi olmanın çok ötesine geçer. Parlak zihin esnek bir zihindir.
Aklınızdan geçen ilk fikirlere sonsuza kadar takılırsanız, hayatın en karmaşık zorluklarıyla yüzleşemezsiniz.
Arkadaşlarınız, partneriniz, iş arkadaşlarınız ve aileniz tarafından paylaşılan aynı fikirleri savunmaktan daha kolay çok az şey vardır. Referans grubunuzla aynı inançlara, ideolojilere ve tutumlara sahip olmak size memnuniyet ve uyum sağlar. Ancak, aniden diğerleriyle aynı fikirde olmadığınızda ve kendi karşıt görüşünüzü savunduğunuzda ne olur?
Olan şey, etrafınızdakilerin zorlandığını hissetmesidir. Ne zaman böyle düşünmeye başladığınızı ve neden birdenbire bu kadar farklı görüşlere sahip olduğunuzu soruyorlar. Birisinin sizin beyninizi yıkamış olabileceğini iddia ediyorlar. Çünkü fikrinizi değiştirmek herkesin anlamadığı veya saygı duymadığı bir şeydir.
Aslında, genellikle çelişkili buluyorlar.
Başkalarının düşündükleriyle tutarlı, alışılmış öngörülebilir yaklaşımlarınızda yerleşik, odaklanmış fikirlerinizle sizi tercih ederler. Yine de, daha önce reddettiğiniz bir fikri savunmanız, sahte, satılmış veya daha az dürüst olduğunuz anlamına gelmez. Aslında diğer yaklaşımlara açık olmak ve onların faydasını görmek, kaçınılmaz bir bilgelik işaretidir.
Bilişsel inatçılık ve yanlış olduğunu bildiğiniz fikirleri kabul etmek sizi daha güçlü yapmaz. Sizi bilgisiz yapar.
İyi liderler fikirlerini değiştirmenin önemini bilir
Daha önce de belirttiğimiz gibi, fikrinizi değiştirmek bir zeka işaretidir, ancak birçoğu bunu yapmanın otoritelerini baltaladığını düşünüyor. Harvard Business School uzmanları Martha Jeong, Leslie K. John, Francesca Gino ve Laura Huang’ın keşfettiği tam da budur. Araştırma çalışmalarında, birçok liderin ve girişimcinin odaklarını değiştirmeye veya fikirlerini reddetmeye isteksiz olduklarını keşfettiler.
Görünüşe göre gerçeklerinden vazgeçmenin veya hataları kabul etmenin bir yanılabilirlik eylemi olduğuna inanıyorlar. Gerçekten de bazıları için ilk konumlarında sağlam durmak, bir güç ve inanç gösterisidir. Ancak, gerçek liderler ve son derece başarılı insanlar, palavracıların fazla uzağa gitmediğini bilirler. Sadece esnek olmalarına izin veren ve zaman zaman bakış açılarını değiştirenler gerçek parlaklığı ortaya çıkarır.
Bazen haklı olmak için yaklaşımınızı değiştirmeniz gerekir.
Aniden, önceden olduğu gibi kabul ettiğiniz bir şeyin acı verici olabileceğini keşfetmek. Egonuzu, ahlakınızı, özgüveninizi ve hatta kimliğinizi etkileyebilir. Yeni bilgilerin daha önce savunduklarınızla nasıl çeliştiğini görme gerçeği, bilişsel uyumsuzluk olarak bilinen şeyi üretir.
Bu terim, içsel fikir, inanç ve tutum sisteminiz çatıştığında yaşadığınız uyumsuzluğu tanımlar. Fikrinizi değiştirmenin bir zeka işareti olduğunu biliyorsunuz çünkü faydasız fikirleri atmanıza izin veriyor, ancak bunu yapmak ne kolay ne de hızlı. İşin ilginç yanı, bu psikolojik rahatsızlıktan kurtulmak için çoğu zaman inanılmaz bir entelektüel hokkabazlığa başvuruyorsunuz.
İnançlarınızın ötesinde esneklik var
Miguel Servetus, Giordiano Bruno, Copernicus, Galileo Galilei… Tarihimiz, bilim ve din hiçbir zaman pek iyi geçinemediğinden, yeni fikirlerin inanç dogmasına saldırı olarak görüldüğü bir zamanda dünyaya meydan okuyan kişilerle doludur. Gerçekten de, bugün bile , Engizisyon’un inançlarıyla yaptığı gibi inançlarına bağlı kalan pek çok kişi var.
Toplum, açık fikirli olmadan ilerlemez. Bununla birlikte, bugün bile fikirlerinin kum üzerine kurulduğunu fark etmeden fikirlerini şiddetle savunan pek çok kişi var.
Fikrinizi değiştirmek bir zeka işaretidir, ancak aynı zamanda entelektüel tevazu göstermeyi de gerektirir. Sizi siz yapan şeyin inançlarınız olduğu ve onları canınız pahasına savunmanız gerektiği öğretildiğinde, bunu gerçekleştirmeniz kolay değil.
Ne yazık ki, değişimin ilerlemeyi kolaylaştırdığı, gerçeğin ilerlemede saklı olduğu ve bunu kolaylaştırmak için daha iyi argümanlar ve yeni bakış açıları benimsemek için eski fikirlerin atılması gerektiği sıklıkla unutulur. Aklınızda bulundurun. Kendinize bugün hangi fikrinizin veya inancınızın değişmeye değer olduğunu sorun.
www.aklinizikesfedin.com


