Translate

27 Aralık 2023 Çarşamba

Sinizm nedir? (Cynicism)

Sinizm, insanın ruhsal olgunluğa, ahlaka ve mutluluğa; hiçbir değere bağlı olmaksızın bütün gereksinimlerinden arınarak kendi kendine erişebileceğini savunan Antisthenes’in bir öğretisidir.

Antik Yunan’da sinikler; etik ve ahlak olgularının üst seviyelere ulaşmasını hedeflemişler ve bu olguları onaylamayan kişileri de eleştirmişlerdir. Modern dönemdeki sinikler ise etik ve ahlak kurallarına bağlılıkta çok yarar görmediklerinden ötürü toplumun inandığı değerlerden kendilerini soyutlamışlardır.

Sinizm Ne Demek?

Sinizm, Türk Dil Kurumu tarafından İnsanın erdem ve mutluluğa, herhangi bir değere bağlı olmaksızın bütün gereksinimlerden sıyrılarak kendi kendine erişebileceğini savunan Antisthenes'in öğretisi olarak tanımlanmıştır.

Sinik kişiler; dürüstlük, samimiyet ve güven gibi emellerin bireysel yarar doğrultusunda kullanılmadığına inanır. Aynı zamanda sinik kişiler, sinizmin; güvensizlik, inançsızlık, kötümserlik, karamsarlık ve olumsuzluk gibi olgularla birlikte kullanıldığını belirtmiştir.

Sinizm; kişilere, örgütlere, belli düşüncelere, bir toplum içindeki sosyal oluşumlara ya da kuruluşlara yönelik olarak ortaya çıkan kişisel davranışlardır. Bu kişisel davranışlar şüphecilik ve güvensizlik gibi genel ya da şahsi davranışlar olarak açıklanabilir.

Sinik Kişilerin Genel Özellikleri Nelerdir?

Sinik kişilerin genel özellikleri şunlardır:

  • Yalan ve riyakarlığın insanın doğasından geldiğine inanırlar.
  • İnsanların her zaman bencil ve ilgisiz olduğunu düşünürler.
  • Dostane ilişkiler ya kurmazlar ya da bunları önemsemezler.
  • Alaycı bir yapıları vardır.
  • Bir olay ya da davranışta her zaman başka anlamlar da bulunduğunu düşünürler.
  • Kendi bakış açıları her zaman en önemli olandır.

Örgütsel Sinizm Nedir?

Örgütsel sinizm, çalışan sınıfların yer aldıkları örgüt, yapı ve sistemlerine yönelik gösterdikleri olumsuz tavır ve yargılar olarak açıklanabilir.

Örgütsel sinizm, toplumda var olan fakat bir olgu olarak son yıllarda incelenmeye başlamış bir kavramdır. Örgütsel sinizmi etkileyen faktörler yaş, cinsiyet, eğitim durumu, ekonomik durum, ve hiyerarşik düzen olabileceği gibi örgütsel adalet, politika ve psikolojik sözleşmelerin ihlal edilmesi gibi örgütsel faktörler de örnek gösterilebilir.

Sinizm Türleri Nelerdir?

  • Kişilik sinizmi
  • Toplumsal sinizm
  • Mesleki sinizm
  • Çalışan sinizmi
  • Örgütsel sinizm

Kişilik Sinizmi

Kişilik sinizmi, doğuştan gelen ve çoğunlukla insan davranışlarını olumsuz olarak algılayan bir sinizm çeşididir. Kişilik sinizminde birey; kişileri küçük görmekte ve aşağılamakta, insanlara yukarıdan bakmakta, saygı duymayan bir tavırda yaklaşmakta ve diğer kişiler ile arasında kopuk bağlar oluşturmaktadır. 

Kişilik sinizmi ile örgütsel sinizm tam bu noktada yapı olarak birbirinden ayrılır. Kişilik sinizmi, bireyin benliğinden kaynaklanırken örgütsel sinizm, kişide sinik davranışların oluşmasına sebep olmaktadır.

Toplumsal Sinizm

Toplumsal sinizm, kişi ve toplum arasındaki sosyal sözleşmenin ihlal edilmesi olarak tanımlanır.

Sosyal sözleşmenin ihlalini, inanç ya da güven ihlali olarak da algılayan bireyler, toplumun karşılanamayan beklentileri sonucunda kendilerini haksızlığa uğramış hisseder. Sisteme olan güvenlerini kaybeden bireyler, tüm bunların neticesinde büyük bir hayal kırıklığı yaşar.

Mesleki Sinizm

Sinizm türleri arasında bulunan sinizm, bireyin kendini, mesleki yetkinlik kazanmasını engellemesi ile başa çıkma stratejisi olarak açıklanabilir.

Bazı meslek gruplarında, tüketici kaynaklı oluşan zorlu etkileşimler, çalışanları duygusal olarak yıpratır ve fiziksel olarak tüketir. Örneğin, sağlık sektörü gibi yardım etme amacı güden meslek gruplarında, etkileşim sağlıklı yapılamaz ve iyi bir iletişim kurmak oldukça zordur. Çalışanlar işlerini doğru şekilde yaptıkları halde bazen hizmet sektöründe memnuniyeti sağlayamaz. Bu durum da çalışan bireyler için mesleki sinizmin önünü açar.

Çalışan Sinizmi

Sinizm türleri arasında yer alan çalışan sinizmi, uzun çalışma saatleri, iş yükü, kötü yöneticiler ve başarısız yönetim gibi sonucunda ortaya çıkan, işçi ve işveren arasında oluşan bir durumdur.

Çalışanlar iş garantisi, terfi, değer görme, yüksek maaş gibi motive edici unsurlar sayesinde örgütsel bağlılıklarını uzun süre korurlar. İşveren ve çalışanlar arasında oluşan bu psikolojik sözleşme, çalışanların ve örgütlerin birbirlerine karşılıklı yatırımları ile mümkündür. Eğer işveren çalışanına iyi bir çalışma ortamı sağlamaz, hak ettiği ücreti ödemez ve ağır iş yükü altında bırakırsa çalışanda büyük bir memnuniyetsiz ve mutsuzlukla birlikte çalışan sinizmi ortaya çıkar.

Örgütsel Sinizm

Sinizm türleri arasında sonuncu sinizm olan örgütsel sinizm, riyakar bir politika izleyen, çalışanları ile çıkar ilişkileri kuran, sinirli bir şekilde davranan yöneticileri, destekleyen örgütler olarak tanımlanmaktadır.

Örgütsel sinizm yalnızca bireylerin örgüte getirdiği duygu ve hisler değil aynı zamanda bu duygu ve hislerin örgütsel bağlamdaki tecrübeler ile şekillendirilmesidir.

https://istanbulbogazicienstitu.com/sinizm-nedir

30 Kasım 2023 Perşembe

Dünya 2023'te bilinmeyen bir iklim bölgesine girdi

Yeni bir rapora göre 2023'ün küresel ortalama sıcaklıklardaki her 0.1 derecelik artış milyonlarca insanın ölümüne yol açabilir.

  • Oregon Üniversitesi öğretim üyesi Dr. William J. Ripple, 2023'ün iklim değişikliğiyle bağlantılı aşırılıkların dünyanın çeşitli yerlerinde kayda geçtiği bir yıl olduğuna dikkat çekerek, küresel ortalama sıcaklıklardaki her 0.1 derecelik artışın milyonlarca insanın ölümüne yol açabileceği uyarısında bulundu. İklim değişikliği ve küresel ısınmanın geldiği boyut, ABD'deki Oregon Üniversitesi liderliğinde dünyanın çeşitli üniversitelerinden bilim insanlarının hazırladığı ‘2023’te İklim Değişikliğinin Durumu: Bilinmeyen Topraklara Giriş’ raporunda ele alındı. BioScience dergisinde yayımlanan çalışmayı yürüten uzmanlar, dünyanın iklim değişikliğinin ablukası altında olduğunu ve bilim insanlarının on yıllardır uyarılarda bulunduğu konuların artık gözle görülmeye başlandığını, yeni dönemde daha önce hiç kimsenin tecrübe etmediği koşullarla karşılaşılabileceğini vurguladı.

    2023 aşırılıkların kayda geçtiği bir yıl oldu
    Raporda 2023'ün, iklim değişikliğiyle bağlantılı aşırılıkların dünyanın çeşitli yerlerinde kayda geçtiği bir yıl olduğu belirtildi. Rekor sıcaklıklar, okyanusların ısınmaya devam etmesi, Kuzey Atlantik deniz suyu yüzeyinin sıcaklığındaki artış ve Antarktika’daki buzul seviyesinin eşi benzeri görülmemiş şekilde düşük oranlara gerilemesi bu aşırılıklardan bazıları olarak sıralandı. Raporda, Haziran-Ağustos 2023'ün şimdiye kadar kayda geçen en sıcak dönem olduğu, dünyanın temmuz ayı başlarında, şimdiye kadarki en yüksek küresel günlük ortalama yüzey sıcaklığını gördüğü ve 12 Eylül itibarıyla, sıcaklığın, sanayi öncesi döneme göre 1.5 derecenin üzerinde olduğu 38 günün yaşandığı bilgisine yer verildi. Bilim insanları, sıcaklıklardaki artışı dünyanın tehlikeli bir istikrarsızlığa doğru gitmesinin işareti olarak nitelendirirken insanlığın artık ‘bilinmeyen bir iklim bölgesine’ girdiği tespitinde bulundu.

    Yenilenebilir enerji kullanımı 15 kat daha düşük
    Antarktika'da 7 Temmuz'da yapılan ölçümlere göre, deniz buzullarının 1991-2023 ortalamasının 2.67 milyon kilometrekare altına gerileyerek bilinen en düşük seviyeye indiği ve Grönland'daki buzul kütlesinde rekor seviyelerde düşüş yaşandığı aktarılan raporda, bu yıl okyanuslardaki asitlenmenin de arttığı bildirildi. Raporda, okyanuslardaki ısınmanın deniz canlılarının ölümüne, mercan resiflerinin kaybına ve geniş çaplı tropik fırtınaların artmasına yol açtığı ifade edildi. Koronavirüs salgını sonrasında yaşanan iyileşmenin geride kaldığına ve karbon emisyonlarının yeniden arttığına dikkat çekilen raporda, yıllık küresel kömür tüketiminin 2022'de tüm zamanların en yüksek seviyesi olan 161.5 exajoule'e ulaştığı, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımında 2021-2022 döneminde yüzde 17’lik artış yaşanmasına rağmen bu oranın, fosil yakıt kullanımıyla karşılaştırıldığında 15 kat daha düşük olduğu kaydedildi.

    Amazon’daki düşüş olumlu bir gelişme
    Raporda, küresel ağaç örtüsü kaybının yine 2021-2022 döneminde yüzde 9.7 düşüşle 22.8 milyon hektara, Brezilya'daki Amazon ormanlarındaki kaybın da yüzde 11.3 düşüşle 1.16 milyon hektara gerilemesinin olumlu bir gelişme olarak değerlendirildi. Raporda, buna karşın insanlığın 2030'a kadar ormansızlaşmayı sona erdirecek veya tersine çevirecek bir yolda olmadığı görüşü paylaşıldı. Raporda, ABD'de orman yangınından etkilenen alan miktarının, 2022'de bir önceki yıla göre 2.88 milyon hektardan 3.07 milyon hektara yükselerek yüzde 6.3 arttığı belirtilerek, temmuz ayında Kentucky ve Missouri eyaletlerinde yaşanan sel felaketlerininse 1 milyar dolarlık yıkıma yol açtığı vurgulandı. Libya’da 2023'te yaşanan sel felaketinin binlerce kişinin ölümüne ve en az 2 milyar dolarlık hasara neden olduğu anımsatılan raporda, iklim değişikliği etkisiyle şiddetlenen muson yağmurları sonucu meydana gelen sel ve toprak kaymalarında Hindistan'ın kuzeyinde 100'den fazla kişinin hayatını kaybettiği hatırlatıldı. Çin'in başkenti Pekin'de 147 bin evin hasar gördüğü son 140 yılın en şiddetli yağışları sonucu yaşanan sel felaketi ve Myanmar'da 145 kişinin yaşamını yitirdiği Tropikal Mocha Kasırgası da iklim krizi kaynaklı afetlere örnek gösterildi.

    "İklim değişikliğinde kısa sürede iyileşme mümkün görünmüyor”
    Raporun başyazarı, Oregon Üniversitesi Orman Ekosistemleri ve Toplum Bölümü Öğretim Üyesi William J. Ripple çalışmayı değerlendirdi. Bilim insanı olarak insanlığı, yıkıcı tehditlere karşı uyarmanın görev olduğuna inandığı için bu çalışmayı gerçekleştirdiğini belirten Ripple çalışmanın, iklim değişikliğinin şiddeti konusunda toplumu ve karar vericileri eğiterek daha geniş çaplı aksiyonlar alınmasına katkı sağlamayı amaçladığını dile getirdi. İklim değişikliğinde ciddi bir noktaya gelindiğine ve kısa sürede iyileşmenin mümkün görünmediğine işaret eden Ripple, "Bununla birlikte her 0,1 derecelik ısınma milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanabilir. Bu nedenle gelecekte yaşanabilecek sıcaklık artışlarının önlenmesi çok önemli" diye konuştu.

    Kömür kullanımı ortadan kaldırılmalı
    William R. Ripple, iklim değişikliği konusunda atılması gereken en acil adımları ise şöyle sıraladı: "Fosil yakıtların kullanımının azaltılması en üst seviyede önceliğimiz olmalı. Bu nedenle fosil yakıt kullanımının kademe kademe azaltılarak durdurulması, kömür kullanımının ortadan kaldırılması ve fosil yakıtların yayılmasının önüne geçilmesi konularında dünya liderlerine çağrıda bulunuyoruz. Ayrıca ormanları koruyacak ve iyileştirecek politikalara ihtiyacımız var. Son olarak, şu anda gördüğümüz felaket niteliğindeki iklim etkileri göz önüne alındığında, zararları ve can kaybını en aza indirmek için adil iklim adaptasyonlarına yönelik finansmana ihtiyaç duyuluyor."

cevreciyiz.com/

18 Kasım 2023 Cumartesi

Bu bir üçüncü sayfa haberi değil!

Yakılan Afgan işçi ve ‘vahşet’ perdesi

Zonguldak’ta kaçak bir maden ocağında yaşamını yitiren Afgan İşçi Vezir Mohammad Nourtani’nin bedeni ocak sahipleri tarafından bir orman kenarında yakıldı. Olay iktidar yanlısı, karşıtı, “ana akım”, neredeyse tüm medyanın ilgisini çekti. Dikkat çeken kısım işçinin maden ocağında ölmesi değildi. Hatta göçmen olması da değildi. Cenaze gizlice ormana götürülmüş, yakılmış ve cinayet süsü verilmişti. İlgi çeken şey “vahşet”ti. Olayın “tüyler ürpertici” nitelikte oluşuydu. Böylece kaçak ocaktan mülteciliğe kadar çok sayıda ekonomik ve siyasal mekanizmanın işlediği bu kolektif cinayet, bir anda üçüncü sayfa haberine dönüştü. Mahkemeye sevk edildi. Siyaset dışı kılındı, adli bir vaka olarak kodlandı.

KAÇAK MADEN STRATEJİSİ
Cinayeti üreten mekanizma çok boyutlu. İlki ve belki de en önemlisi şu: Savaştan yılıp Türkiye’de hayata tutunmaya çalışan Afgan işçi ve ailesini Zonguldak’a götüren şey kömür madenciliğindeki özelleştirmenin kendisi. Türkiye Kömür İşletmelerindeki daralma, işçi sayısındaki azalma ve özelleştirmelerle ortaya çıkan sonuç sadece özel madenlerin değil kaçak madenlerin de yaygınlaşması oldu. Bu madenlerin avantajı düşük işçilik maliyetleri sayesinde piyasaya ucuz kömür sunabilmesi. En yaygın ve “makul” rekabet biçimi olarak fiyat rekabetinin kaynağı elbette işçinin ucuzluğu, güvencesizliği, geleceksizliği ve göz göre göre ölüme sürüklenmesi.

Kuralsızlığın kaçak madenlerle aldığı biçim bir istisna ya da piyasa kusuru değil. Zonguldak’ta herkes kaçak madenleri, bu madenlerde çalışan yerli ve göçmen işçileri, çıkarılan kömürün nispeten ucuza satıldığını, bu temelde küçümsenmeyecek bir ekonominin varlığını bilir. Sokaktaki vatandaşın bildiğini elbette şehrin valisi, ilçenin kaymakamı, emniyet müdürü, kolluk kuvveti, çalışma müdürü, SGK yetkilisi de bilir. Bazı kaçak ocaklar zaman zaman tespit edilir ve kapatılır. Ancak, kimse kolay kolay ceza almaz. Bir süre sonra aynı ocak yeniden kaçak faaliyete açılır.

ÜLKEDEKİ EN UCUZ ŞEY İŞÇİNİN CANIDIR
Türkiye’de her ay ortalama 150 işçi çalışırken ölmekte. İşçi sağlığı önlemlerinin masraf olarak görüldüğü bu çalışma rejimi bir yanda büyük zenginlik diğer yanda uzuv kaybı, yaralanma ve ölüm üretiyor. Kayıtsız ve hiçbir denetime tabi olmayan kaçak ocaklarda bu sistem en yoğun haliyle işliyor. İşçiler, yerin metrelerce altında ilkel yöntemlerle çalıştırılıyor. Koruyucu ekipmanların çoğu söz konusu bile değil.

Peki, işçiler neden göz göre göre ölüme gidiyor? Kimse işçinin kafasına silah dayayıp zorla madene göndermiyor. İkinci Dünya Savaşı’ndaki mükellefiyet gibi kanuni bir zorunluluk da yok. Ama hayatın yasası işliyor: İşsizlik, yoksulluk, geçim, çoluk çocuğun bakımı, özetle serbest piyasadaki hayat şartları bazı işçileri ölüm riskini bile bile kaçak ocağa sürüklüyor. “Bir süre çalışalım, sonra çıkarız” derken yıllar madende geçiyor.

İşçiler yaralandığında kayda iş kazası olarak geçmiyor. İşçi de işsiz kalmamak için söylemiyor. Çalışmanın kendisi ölümün kıyısında. Nourtani’nin başına gelenler de istisna değil. Cinayet zanlıları ölen işçi konusunda belli ki yerelde ortaklaşılmış bir deneyime sahip. 2016 yılında yapılan bir araştırmada bir maden işçisi şunları söylemişti: “Kaçak ocakta çalışan arkadaşlarımızın eğer ölüsü çıkarılabilecek durumdaysa ölüsü sahile bırakılıp üzerine içki dökülüp içerken öldü denmesini biz çok gördük. Ölüsü çıkarılmayan arkadaşlarımızın kendi ocağını kazarken öldü denip öldükten sonra maden sahibi olduğunu... Bizim buradaki işçiler öldükten sonra maden sahibi olur.”

SESSİZLİK
Üçüncü mekanizma göçmen işçilere yönelik açık ve örtülü, yer yer ırkçılığa varan algıyla bağlantılı. Zanlıların işçiyi yakma cüreti göstermesinin nedenlerinden biri işçinin Afgan olması. Türkiyeli bir işçi ölse ve yakılsaydı, Zonguldak’ta en azından halk “galeyana” gelirdi. Afgan işçinin ardından kameralara yansıyan, biri eşi olmak üzere ağlayan ve ağıt yakan dört kadındı. Sorumluların yargılanması için ilerici çevreler eylemler yaptı ancak gerek Zonguldak’ta gerek ülke genelinde işçinin yakılması “tüyleri ürpertmekle” sınırlı kaldı.

İktidar ve kapitalistler için göçmen işçilerin işlevini AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki çok güzel özetlemişti. Suriyeli ve Afgan sığınmacılar “bazı şehirlerde sanayiyi ayakta tutuyor”du. Ucuz tekstil ya da kundura işçileriydiler. Kaçak ocakta madenciydiler. Ülkenin sanayisini ayakta tutarken yoksulluk içinde yaşıyor, bazen de ölüyorlardı. Belki yerli işçiler gibi. Müslüman kardeş ya da ırkçı nefretin nesnesi olarak merkez siyasete konu olabilirlerdi, ancak kölece çalıştırılan işçiler olarak bu mümkün değildi.

KOLEKTİF CİNAYET
İşçinin cansız bedenini benzin döküp yakan, bizzat olay yerinde olan üç kişi şimdilik tutuklandı. Peki, olay mahallinde olmayıp cinayete azmettirenler:

  • Özelleştirmelerle kaçak madenciliğin önünü açıp kuralsızlığı piyasa kuralı haline getirenler...
  • Cezasızlık politikasıyla ölüm kusan kaçak ocaklara göz yuman yerel yetkililer, ilgili mülki amirler...
  • Yoksulluk, işsizlik ve göçmenlikle işçileri gönüllü bir şekilde kaçak ocaklara sürükleyen piyasa güçleri...
  • Ucuz iş gücü ve düşük üretim maliyeti temelinde kurulu, böylece durmaksızın iş cinayeti üreten ekonomik büyüme modeli...
  • Ekonomik büyüme uğruna ekim ayında 150 işçinin, 2023’ün ilk on ayında 1634 işçinin hayatını zaiyat olarak görenler...
  • Bir Afgan işçinin ölümünü, üstüne yakılmasını, siyasal bir gündem haline getirmekten imtina edenler...

    İşte bir kısmı isim isim sayılabilen, bir kısmı ise kapitalist ekonomi ve siyasal rejime işaret eden bu unsurlar cinayetin gerçekleşmesinde etken ve ortaktır. Tutuklanan üç kişinin yanı sıra kaçak maden ocaklarına göz yuman yerel yetkililer de hukuki sorumluluktan azade değildir. Yargılanmalıdırlar. Ancak, vahşet perdesi altında gizlenen diğer “sorumlular”ın cezalandırılması, yani iş cinayetlerini koşullayan iktisadi mekanizma ve siyasi rejimin değiştirilmesi hukuki olmaktan çok emekçilerin taleplerini merkezine alan siyasal bir mücadelenin konusudur.

    Arif KOŞAR - Evrensel