Translate

1 Haziran 2019 Cumartesi

Schrödinger'in kedisi

Schrödinger'in kedisi, Avusturyalı fizikçi Erwin Schrödinger tarafından ortaya atılmış, kuantum fiziğiyle ilgili olan, hakkında çok tartışma yapılmış düşünce deneyi. Genellikle kuantum mekaniği ve Kopenhag Yorumu'yla ilgili bir paradoks olarak bilinir.

Schrödinger’in kedisi paradoks diye tanımlanan düşünülmüş bir teoridir, Erwin Schrödinger tarafından 1935'te ortaya atılmıştır. Schrödinger, problem olarak gördüğü günlük nesnelere uygulanan kuantum mekaniğinin Copenhagen yorumunu resimlendirdi. Bir kedi ölü ya da diri olabileceği rastgele bir duruma bırakılıyor ve karar vermek için gözlemlemeye ihtiyaç duyuluyor. Bu düşünülmüş deney, özellikle kuantum mekaniğinin teoriksel yorumunun tartışmasıdır.

Schrödinger’in kedisi; bir kedi, bir küçük şişe zehir ve radyoaktif bir kaynakla kapalı bir kutuya bırakılıyor. Eğer içerideki monitör radyoaktifliği algılarsa (azalmakta olan tek atom) küçük şişe kırılır, zehir kediyi öldürür. Bir süre sonra kuantum mekaniğin Copenhagen anlamdırması kedinin bir dalga fonksiyonu olduğunu anlık olarak hayatta veya ölü olma ihtimalini vurgular. Kutuya bir kez bakıldığında kedi canlı veya ölü olabilir, ikisi birden olamaz.

Başlangıç ve motivasyon
1935 ‘te Schrödinger tasarlamış, kendisinin düşünülmüş deneyini bir tartışma olarak EPR makalesinde yazarların isimleri Einstein, Rodolski ve Rosen.Genel teori diğer adıyla Copenhagen, bir kuantum sistemi reaksiyon gösterene kadar süper pozisyonunda durduğunda ya da gözlendiğinde, dış dünya bir ya da birkaç olası durumda çöker. EPR deneyine göre çok parçacıkla beraber bir sistem geniş bir alana parçalandığında bu süperpozisyon olur. Schrödinger ve Einstein, Einstein’ın EPR hakkındaki makalesini değiştirdiler. Einstein’ın makalesinde belirtildiği gibi stabil olmayan küçük bir fıçı barut bir süre sonra patlayan ve patlamayan süper pozisyonlar içerdi. Daha ayrıntılı açıklamak gerekirse Schrödinger prensipte geniş bir aralıkta kuantum parçacığına bağlı olarak değişen bir süper pozisyon tanımladı. Schrödinger bir senaryo önerdi: kapalı bir kutuda kedinin canlı veya ölü olması radyoaktif atoma bağlı oysaki radyoaktif madde çürümüş ve radyasyon emilmiş veya emilmemiş olabilir. Ona göre kutu açılmadan kedinin ölü olup olmadığını bilemeyiz. Schrödinger kedinin ölü ya da diri olma olasılığı düşüncesini desteklemedi, aksine o kasıtlı olarak kuantum mekaniğinin incelediği varolan saçmalığı örneklendirdi. Ama Schöringer’den beri fizikçiler kuantum mekaniğinin matematiğini yüksek fizik kabul ettiler, bazıları kedinin canlı ya da ölü olması süper pozisyonunu oldukça gerçek kabul etti. Schrödinger’in kedisi, düşünülmüş deney, kuantum fiziğinin modern yorumu olarak Copenhagen yorumuna denk gelir. Fizikçiler Schrödinger’in kedisinin bir yol olarak resimle gösterilmesine ve ayrıntılı özelliklerin karşılaştırılmasına her birinin zayıf ve güçlü yönleriyle karşılaştırılması üzerine anlaştılar.

Düşünülmüş deney
Schrödinger Hatta çok saçma durumlar oluşturulabilir. Bir kedi çelikten bir odaya hapsedilir, onu izleyen bir araçla birlikte, Gieger sayacında küçük, az miktarda radyoaktif bir element vardır, belki de bir saatte atomları parçalanacaktır ama eşit olasılıkta, belki hiçbiri olmayacaktı; eğer gerçekleşirse sayaç tüpü boşalır ve rölenin serbest bıraktığı çekiç hidrosiyanik şişesini kırar. Eğer biri bir saatte kendi kendine bütün sistemden ayrılırsa denebilir ki kedi hala yaşıyor eğer aynı sırada atom aşınmışsa."

Belirsizlik aslında atomik alanı sınırlandırır, atomik alan mikroskopik belirsizlik haline gelir ve gözlemle kararlaştırılır. Bu bizi gerçekte kabul edilen ‘blurred model‘den korur. İçinde hiçbir şeyi somutlaştırmadı temiz olmayan ya da çelişkili.

Erwin Schrödinger: "Schrödinger’in ünlü düşünce deneyinden bir soru bir kuantum sistemi var olmayı bıraktığı zaman süper pozisyon bir diğeri haline gelebilir mi? (Daha teknik bir deyişle gerçek kuantum durumların lineer kombinasyonu olmayı bıraktığı zaman,hangileri farklı klasik durumlarda benzerlik gösterir ve tek klasik kullanım yerine olmaya başladı?) Eğer kedi kurtulursa sadece hayatta olduğunu hatırlar. Ama EPR deneylerinde standart mikroskopik kauntum mekaniğinin makroskopik nesneler gerektirdiği vardır, mesela kedi ve defter her zaman eşsiz klasik tanımlamayı yapamaz. Bu düşünce deneyi örneklerle açıklar bu apaçık paradoksu. Sezgilerimiz der ki durumları karıştırabilen gözlemci yok, görünüyor ki düşünülmüş deneyler karıştırılabilir. Kedi bir gözlemciye ihtiyaç duyar mı ya da kedi iyi tanımlanmış tek bir durum için dışarıdan başka bir gözlemciye ihtiyaç duyar mı ? Bütün alternatifler düşünsel deneyden etkilenen Albert Einstein’a absürt göründü. 1950’de Schrödinger’e bir mektup gönderdi Loue dışında, eğer dürüstsen gerçeklik varsayımı çevresinde dolaşamayan tek çağdaş fizikçi sensin. Gerçeklik, yayınlanan deneysellikten bağımsızdır. Çoğu basitçe göremez ne çeşit hayali riskli oyundur gerçeklikle oynanan. Ama onların yorumu şık bir şekilde senin radyoaktif atom-barut kutuda kedi sisteminle çürütülmüştür,dalga fonksiyonu olan sistem kedinin canlı ya da havaya uçmuş olmasını içerir. Kimse gerçekten evhamlanmadı kedinin varlığı ya da yokluğu üzerine bir şeyler gözlemlemeden bağımsızdı."

Not olarak baruttan sorumlu olmak Schrödinger’in deneysel kurulumunda bahsedilmedi, barut yerine hidrosiyanik asit, Geiger sayacı da yükseltici olarak kullanıldı.

Deneyin yorumu
Schrödinger’in zamanından beri kuantum mekaniğinin diğer yorumları önerilmiş farklı cevaplar verilen sorular konumlandırılmış, Schrödinger’in kedisi tarafından ne kadar süperpozisyon olduğu ve ne zaman hapsoldukları üzerine.

Copenhagen yorumu
Copenhagen yorumlaması kuantum mekaniğinde en yaygın rağbet gören yorumlamadır. Copenhagen yorumlamasında gözlem yer aldığında sistem durumların süperpozisyonu olmaktan çıkar ve her ikisinden biri haline gelir. İyi tanımlanmamış yorumda bu düşünülmüş deney aslında doğanın ölçülebildiğini ya da gözlenebildğini gösterdi. Kutu kapalıyken bu deney anlamlı yorumlanabilirdi, sistem anlık süperpozisyon durumuna geçtiğinde iki durum söz konusu (çürümüş çekirdek-ölü kedi, çürümemiş çekirdek-canlı kedi) ve sadece kutu açılıp gözlemlendiğinde dalga fonksiyonunun iki durumdan birinde kaldığı bilinebilir. Ama önemli bilim adamlarından biri olan Niels Bohr ilişkilendirmişti. Bilinçli bir gözlemciye göre kutu açılmadan önce kedi ölü ya da diri olabilirdi. Kuantum dalga fonksiyonun geçersiz kalması için Asıl deneyin sonucunun yalnız bir ölçüm aracıyla alınması (mesela sadece Geiger sayacıyla) yeterliydi, bilinçli gözlemlerin ölçümleri yoktu. Bir parçacık dedektöre çarptığında bu deneyden alınan bir gözlem objektif çökme teorisini geliştirdi. Büyültmenin gerçekleşebilmesi için bu düşünülmüş deneyin bilinçsizce yapılması lazım. Aksine çöküş gerçekleştiğinde dünyalar yaklaşmasına izin vermez.

Ensemble yorumu
Durum vektörü tek kedi deneyine uygulanamaz ama sadece pek çok hazırlanmış kedi deneyinin istatistiğidir. Ensemble yorumunu destekleyenler Schrödinger’in kedisi paradoksunun gereksiz olduğunu söylediler.

İlişkisel yorum
İlişkisel yorumlama hiçbir temel ayrım yapmaz; insan deneyselci, kedi ya da aparatlar ya da canlı ya da cansız sistemler arasında. Bütün kuantum sistemleri dalga fonksiyonu evrimine dayalı kurallar tarafından yönetilir ve hepsi gözlemciyle ilişkilendirilir. Ama ilişkisel yorumlama aynı serinin etkinliklerini takip eden farklı gözlemcilerin sahip oldukları sistem hakkındaki bilgilere bağlıdır. Aynı zamanda kedi kutunun içindeki sistemin gözlemcisi olarak düşünülebilir. Kutu açılmadan önce doğası gereği canlı ya da ölü olması gereken kedi deney aletleri hakkında gerekli bilgiye sahiptir ama deneyci kutunun durumu hakkında bilgi sahibi değildir. Bu şekilde iki gözlemci de anlık olarak durumu farklı hesaplar. Kediye göre aparatların dalga fonksiyonu deneyciye göre çökmüş görünür, kutunun içi ise süperpozisyon. Kutu açılana kadar iki gözlemci de ne olduğuna dair aynı bilgiye sahiptir, kedi canlı ya da ölü olsa bile iki sistem de çökmüş görünür aynı sonuçlarla.

Nesnel çökme teorisi
Nesnel çarpışma teorilerine göre bazı objektif eşik değerlerinde süper pozisyonlar anında yok edilebilirler. Bu yüzden kutu açılmadan önce kedinin tanımlanan durum boyunca sabit durması beklenir. Genel olarak özetlenirse “kedi kendini gözler” ya da “çevre kediyi gözler.”

Zamanın evriminde süper pozisyonların yok edilmesine izin verildiğinde standart kuantum mekaniğinin nesnel çarpışma teorileri modifikasyona ihtiyacı duyar. Bu süreç tutarsızlık, kuantumda süper pozisyonlar arasındaki açının tutarsızlığı, şu an fizikte bilinen en hızlı süreçtir.

Uygulamalar ve testler
Deney teoriksel açısından zayıf tanımlanabilir ve makine tarafından yapılı olduğu bilinmeden önerildi. Ama başarılı olan deney benzer kuralları mesela süperpozisyonun göreli genişliğini (standart kuantum fizik tarafından) nesneler tarafından sergiledi. Bu deney kedi büyüklüğündeki nesnenin süperpoze olduğunu göstermedi fakat en yüksek limit “kedi durumu” onlar tarafından yukarı taşındı. Pek çok olayda bu durum kısa ömürlüdür: mesela mutlak sıfıra kadar soğutursanız.

“Kedi durumu”na fotonlarla ulaşıldı. Deneye süper iletkenlerle kuantum girişimi cihazı bağlandı ("SQUID"): "Süper pozisyon etkisi bir bilyon elektronun tek yönde yüzmesine ve diğer bilyonun başka bir yöne yüzmesine uyumlu değildi. Süper iletken elektronlar toplu halde hareket ederler. Schrödinger’in kedisi durumunda, SQUID içindeki bütün süper iletken elektronlar döngü etrafında bir kere her iki yöne de yüzerler. Berilyum iyonu süperpoze durumunda kapana kısılmıştır. Pizoelektrik yapılıydı,süper pozisyonların titreşen ve titreşmeyen seviyelerine konulmuştu. Rezonatör yaklaşık 10 trilyon atom içeriyordu. Deney, önerilen bir grip virüsü içeriyordu. Kuantum hesaplamaları kısaltılmış “kedi durumu” bazı kübitlerin zorluklarının yerini tutar. Kübitler, bütün başlangıçları 0 ve 1 olan süper pozisyonlara eşittir.

Eklentiler
Wigner’ın arkadaşı, farklı bir deneyde dışarıdan iki gözlemci ile birlikte birinci açışta kutuyu kontrol etti ve ikinci gözlemciyle iletişim kurdu. Buradaki mesele, dalga fonksiyonu çarpıştığında birinci gözlemci kutuyu açarsa, ikinci gözlemcinin haberi olur mu? Birinci gözlemcinin gözleminden bunu denetlemekti.

Bir diğer eklenti, yaşam beklentisini kısaltan Schrödinger'in sahte kedi senaryosu tartışmaya yol açmasına rağmen, önde gelen fizikçiler önerilenden uzağa gittiler ve gök bilimciler 1998’de evrende kara enerjiyi gözlemlediler.

Wikipedia 01.06.2019

Link vermemde pek yarar olmasa da vereyim... https://tr.wikipedia.org/wiki/Schr%C3%B6dinger%27in_kedisi
Çünkü Ülkemizde 2 yılı aşkın bir zamandır Wikipedia linkleri İktidar tarafından (ya da öngörülmeyen itaat yalakalığı olarak yetkili bir kurum tarafından) engellendiği için bu linke ancak VPN kullanarak ulaşabilirsiniz!
Ne kadar acıklı değil mi?!






31 Mayıs 2019 Cuma

Personadan Kahraman Olur mu?

Aksu Bora/26 Nisan 2019

Michelle Phan, çevrimdışına çıkışını “neden terk ettim” diye bir videoda anlatmış; bir tür kahramanın yolculuğu hikâyesi. Kendisi de bunun farkında, diyor ki “Arslan Kral’daki Simba gibi”. Sonra ekliyor ama: “ben kahraman değilim, sadece bir kızım.”

Phan, bir “youtube ünlüsü”. Güzellik topluluğunun annesi olarak da nitelendiriliyor - ki o güzellik topluluğu dedikleri öyle böyle bir şey değil (şu video, merak edenler için iyi bir kaynak olabilir: https://youtu.be/dWLb_5AU-II)

Youtube, hikâyeler anlatmak için harika bir mecra. Yayıneviyle, editörle, yazı işleri müdürüyle, yapımcıyla falan uğraşmak gerekmiyor, basit bir kamera, bilgisayar ve internet bağlantısı yetiyor. Gençlerin, kadınların, transların… bu mecrayı bu kadar sevmelerinin bir sebebi olmalı. Kendi hikâyelerini anlatabildikleri, anlatırken kurabildikleri bir yer. Kendilerini yalnız hissetmeyecekleri. İlle de ünlü olmak gerekmez, muhakkak size kulak verecek birilerini buluyorsunuz orada, sadece kulak vermiyorlar, videonun altına yazıyorlar da.

Hikâyeler öyle şeylerdir bilirsiniz, anlatırken kurulurlar, dinlenirken yeniden kurulurlar, değişirler, yayılırlar. İçinde yaşadığınız kocaman hikâyelerin içinde, kendi küçük hikâyenizi anlatarak onlarla ilişkilenirsiniz. O büyük hikâyelerin kahramanları hep başkalarıdır zaten, siz değil.

İlk gençliğimde, hikâyelerden değil de ideolojiden söz edilirdi daha fazla - şimdi pek edilmiyor. Gerçekliğin onu biçimlendirme gücü olanlar tarafından anlatıldığına işaret eden “yanlış bilinç” lafıyla birlikte. Muktedirlerin hikâyesine inanmak işte, Ulus Baker’in veciz ifadesiyle, “insan kulübede başka, sarayda başka düşünür. Kulübedeyken sarayda gibi düşünüyorsa, işte o ideolojidir.”

Michelle’in kurduğu güzellik topluluğunu böyle bir “ideolojik”liğin şahikası olarak görmek pekâlâ mümkün. Değil mi ki makyaj, kozmetik endüstrisi, bedenlerin biçimlendirilmesi, güzellik… Tabii ki. “Neoliberal beden politikaları…” Kazandığı üç kuruşu aydınlatıcıya veren tezgahtâr kız işte, “kendini sarayda sanıyor”dur - hatta belki sanal alemin sanal olması, bu sanmaya işaret ediyordur! İnsanları ideolojilerin kurbanları olarak düşünmekteki kibir!

Bana her zaman daha ilginç gelen şey, insanların kendilerine verilen o büyük hikâyelerle ne yaptıklarıdır. Mesela kadınların güzellik ideolojisiyle ne yaptıkları, gençlerin “kendine yatırım yapma” ideolojisiyle ne yaptıkları… Michelle, henüz yirmilerinin başındayken, makyajı güzellikten çok bir yaratıcılık meselesi olarak düşünmüş, yüzünü bir tuval olarak. Demiş ki, makyaj, kendini ifade etmenin bir yoludur. Bazen de eğlenmenin, iletişim kurmanın, başka birisi olmanın…

Güzellik ideolojisiyle Amerikan rüyasının kesiştiği yerden bir persona yaratmış. Etkili bir persona. Milyonlarca takipçi, yüzlerce taklitçi, yüz milyonlarca dolar değerinde bir marka.

Sonra, 2015’te, bu personayla kendi “gerçek”liğinin birbirine karıştığını, kendini kaybettiğini hissetmiş ve çevrimdışına çıkmış. Video yayınlamayı bırakmış, sosyal medya hesaplarını kapatmış, markasını çalışanlara emanet etmiş, gitmiş. “Kendimin bir ürün haline geldiğini hissettim” diyor, “parayla kendime zaman satın aldım, gerçek kendimi bulmak için.”

Anlatılarak kurulan hikâyenin de sınırları varmış demek.

Kahramanla personanın yolu ayrılabiliyormuş.

Bitmez tükenmez taşınmalarla okulda hep “yeni kız” olmanın, Asyalı olmanın, yoksul olmanın üstesinden gelmek için hep başkalarına benzemeye çalıştığını, onlar gibi olursa kendisini seveceklerini düşündüğünü anlatıyor. Son sınıfta artık yılıp vazgeçtiğinde ancak arkadaş edinebilmeye başlamış - bu hikâyeyi “gerçek ben” başlığı altında anlatıyor kitabında. Yarattığı personanın temelinde de bu var: “gerçek ben”. Muhtemelen başarısının temelinde de.

Şimdi, yeniden “gerçek ben”in peşine düşme hikâyesini, “benim için hiçbir şey öğretmekten, öğrenmekten ve iletişimden önemli değil. Söylemeyi sevdiğim biçimiyle, Yaşıyorum, Seviyorum, Öğretiyorum, ama en önemlisi, Öğreniyorum” diye anlatıyor. Bakalım kahramanımız bu Ye, Dua et, Sev hikâyesi içinden sağ çıkabilecek mi.

Michelle Phan’ın hikâyesi kahramanlıkla persona arasındaki fark üzerine düşünmek için bulunmaz bir örnek. İnsanın kendisiyle ve başkalarıyla ilişkisi arasındaki farkı. İdeolojilerle anlatılar arasındaki. İktidarın “gerçeklik” ve “hikâye” tezahürleri arasındaki farkı.

BİRİKİM