Translate
14 Temmuz 2023 Cuma
Bastille Baskını
6 Temmuz 2023 Perşembe
İklim Değişikliği Nedir?
Fosil yakıtları yakmak, Dünya'nın etrafını saran bir battaniye gibi davranan, güneşin ısısını hapseden ve sıcaklıkları yükselten sera gazı emisyonları üretir.
İklim değişikliğine neden olan başlıca sera gazları arasında karbondioksit ve metan bulunmaktadır. Bunlar, örneğin bir arabayı sürmek için benzin veya bir binayı ısıtmak için kömür kullanmaktan gelir. Araziyi temizlemek ve ormanları kesmek de karbondioksit salabilir. Tarım, petrol ve gaz operasyonları metan emisyonlarının başlıca kaynaklarıdır. Sera gazlarına neden olan başlıca sektörler arasında enerji, sanayi, ulaşım, binalar, tarım ve arazi kullanımı yer almaktadır .
İklim bilimcileri , son 200 yılda neredeyse tüm küresel ısınmadan insanların sorumlu olduğunu gösterdi . Yukarıda belirtilenler gibi insan faaliyetleri, dünyayı en az son iki bin yılda hiç olmadığı kadar hızlı ısıtan sera gazlarına neden oluyor.
Dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığı şu anda 1800'lerin sonlarında (sanayi devriminden önce) olduğundan yaklaşık 1,1°C daha sıcak ve son 100.000 yılda herhangi bir zamandan daha sıcak. Son on yıl (2011-2020), kayıtlardaki en sıcak dönemdi ve son kırk yılın her biri, 1850'den bu yana önceki on yıllardan daha sıcak oldu.
Pek çok insan iklim değişikliğinin esas olarak daha yüksek sıcaklıklar anlamına geldiğini düşünüyor. Ancak sıcaklık artışı, hikayenin yalnızca başlangıcı. Dünya, her şeyin birbirine bağlı olduğu bir sistem olduğundan, bir alandaki değişiklikler diğer tüm alanlardaki değişiklikleri etkileyebilir.
İklim değişikliğinin sonuçları şimdi , diğerlerinin yanı sıra yoğun kuraklıkları, su kıtlığını, şiddetli yangınları, yükselen deniz seviyelerini, selleri, eriyen kutup buzlarını, feci fırtınaları ve azalan biyolojik çeşitliliği içeriyor.
İnsanlar iklim değişikliğini farklı şekillerde yaşıyor
İklim değişikliği sağlığımızı, gıda yetiştirme yeteneğimizi, barınmamızı, güvenliğimizi ve çalışmamızı etkileyebilir. Bazılarımız, örneğin küçük ada ülkelerinde ve diğer gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanlar gibi, iklim etkilerine karşı daha savunmasız durumdayız. Deniz seviyesinin yükselmesi ve tuzlu su girişi gibi koşullar, tüm toplulukların yer değiştirmek zorunda kalacağı bir noktaya geldi ve uzun süreli kuraklıklar insanları kıtlık riskiyle karşı karşıya getiriyor. Gelecekte, “iklim mültecilerinin” sayısının artması bekleniyor.
Küresel ısınmadaki her artış önemlidir
Bir dizi BM raporunda , binlerce bilim adamı ve hükümet eleştirmeni, küresel sıcaklık artışını 1,5°C'den fazla olmayacak şekilde sınırlamanın, en kötü iklim etkilerinden kaçınmamıza ve yaşanabilir bir iklimi korumamıza yardımcı olacağı konusunda hemfikirdi. Ancak şu anda yürürlükte olan politikalar, yüzyılın sonuna kadar 2,8°C'lik bir sıcaklık artışına işaret ediyor.
İklim değişikliğine neden olan emisyonlar dünyanın her yerinden geliyor ve herkesi etkiliyor, ancak bazı ülkeler diğerlerinden çok daha fazlasını üretiyor . Tek başına en büyük yedi ülke (Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Hindistan, Avrupa Birliği, Endonezya, Rusya Federasyon ve Brezilya) 2020'deki tüm küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık yarısını oluşturdu.
Herkes iklim için harekete geçmeli, ancak sorunu daha fazla yaratan insanların ve ülkelerin önce harekete geçme sorumluluğu daha büyük.
Çok büyük bir zorlukla karşı karşıyayız ancak birçok çözümü zaten biliyoruz
Birçok iklim değişikliği çözümü, yaşamlarımızı iyileştirirken ve çevreyi korurken ekonomik faydalar sağlayabilir. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri , BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Paris Anlaşması gibi ilerlemeye rehberlik edecek küresel çerçevelerimiz ve anlaşmalarımız da var . Üç geniş eylem kategorisi şunlardır: emisyonları azaltmak, iklim etkilerine uyum sağlamak ve gerekli düzenlemeleri finanse etmek.
Enerji sistemlerini fosil yakıtlardan güneş veya rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına geçirmek , iklim değişikliğine neden olan emisyonları azaltacaktır. Ama şimdi harekete geçmeliyiz. Artan sayıda ülke 2050 yılına kadar net sıfır emisyon taahhüdünde bulunurken , ısınmayı 1,5°C'nin altında tutmak için emisyonların 2030 yılına kadar yarıya indirilmesi gerekiyor . Bunu başarmak, kömür, petrol ve gaz kullanımında büyük düşüşler anlamına geliyor: Felakete varan iklim değişikliği düzeylerini önlemek için, bugünün kanıtlanmış fosil yakıt rezervlerinin üçte ikisinden fazlasının 2050 yılına kadar yer altında tutulması gerekiyor .
klim sonuçlarına uyum sağlamak insanları, evleri, işletmeleri, geçim kaynaklarını, altyapıyı ve doğal ekosistemleri korur. Mevcut etkileri ve gelecekte olması muhtemel etkileri kapsar. Uyum her yerde gerekli olacak, ancak iklim tehlikeleriyle başa çıkmak için en az kaynağa sahip en savunmasız insanlar için şimdi öncelik verilmelidir. Geri dönüş oranı yüksek olabilir. Örneğin afetler için erken uyarı sistemleri can ve mal kurtarır ve ilk maliyetin 10 katına kadar fayda sağlayabilir.
Faturayı şimdi ödeyebiliriz ya da gelecekte çok pahalıya ödeyebiliriz.
İklim eylemi , hükümetler ve işletmeler tarafından önemli finansal yatırımlar gerektirir. Ancak iklim eylemsizliği çok daha pahalı. Sanayileşmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere yılda 100 milyar dolar sağlama taahhüdünü yerine getirmeleri kritik bir adımdır, böylece uyum sağlayabilirler ve daha yeşil ekonomilere doğru ilerleyebilirler.
14 Haziran 2023 Çarşamba
Hegel'de Kalmak
Eşim (35) ve ben (33), ikimiz de akademisyeniz. 6 yıldır birlikteyiz ve 3 yıldır da evliyiz. O, felsefede akademisyen, ben ise bir fizikçiyim. Son zamanlarda bir rahatsızlığını dile getirdi, onun çalışmalarıyla yeterince ilgilenmediğimden şikayet ediyordu. Ben de biraz klasik felsefe okumuş biriyim ama eşimin çalışmalarının daha çok “kıta(*)” geleneğinden olduğunu biliyorum. Maalesef bana gösterdiği her şey, bana tamamen deli saçması gibi geliyor.
Sorun şu: Çalışmalarında, açıkça, tamamen hatalı bir fizikten bahsediyor. Hem de utanç verici şekilde hatalı! Kabul ediyorum, çok kötü bir insanım, eşimin tezini daha önce hiç okumadım. Okumayı denedim ama kütle sahibi olmak ile “uzam” sahibi olmak arasında zorunlu bir ilişkiden bahsedip duruyor. Ayrıca temel partiküllerin “şekilleri” hakkında konuşuyor. Bu açıkça anlamsız/hatalı: Elektronların bir kütlesi vardır ve nokta parçacıklarıdır (uzayda pek de yer kapmazlar). Tezinde ve bazı makalelerinde yazdıklarına bakarsak eşim kendini “bilimsel” ve “materyalist” olarak tanımlıyor. Ancak bu kelimelerin ne anlama geldiği hakkındaki fikirleri, sanki atomların küçük bilardo topları gibi uzayda süzüldüğünü söyleyen on dokuzuncu yüzyılın demode iddialarına saplanmış gibi. Kibarca ona yardımcı olmayı denedim ve çağdaş fizikle nasıl etkileşime girebileceğini anlatmaya çalıştım (bu konu üzerinde hiçbir kitap okumamış ve kendi tabiriyle “matematiği kötü”dür). Ama bana çok kızdı ve Hegel’in sisteminin varsayımsal ve tüm olası mantıksal düşüncenin temeli olduğunu, bu nedenle de diğer metinleri okumanın gereksiz olduğunu açıklamaya başladı (bunun ne anlama geldiği hakkında hiçbir fikrim yok). “Spekülatif varsayımlar” gibi terimleri ortaya atıp duracaktı ama ben, bunların ne anlama geldiğini sordum ve örnekler vermesini istedim. O da – hiçbir anlam veremediğim – daha anlaşılmaz bir jargonla örnekler vermeye başladı. Her şeyden önce sürekli Almanca sözcükler ve terimler kullanıp duruyordu. Üstelik telaffuzu da (ve kullanım şekli de) hatalı ya da anlamsızdı (benim anadilim Almanca). Dili anladığını iddia ediyor (anlamıyor) ve bana Hegel’in yalnızca “orijinal Almancada” anlaşılabileceğini söylüyordu. Ancak belli ki bu dilde okuyamıyor. Ben Hegel’in metinlerini okumayı denediğimde ise daha da anlaşılmaz geldi.
Tüm bunların ötesinde, Hegel’e saplantısı korkunç bir seviyeye ulaştı. Bir noktada bana direkt şunu söyledi: Tüm diğer çalışmalar ya Hegel ile uyumlu ve doğrudur ya da Hegel’le ayrı düşer ve yanlıştır. Hegel’in çerçevelenmiş bir fotoğrafını yatak odamızda baş ucuna koydu. Aslında telefonunun arka plan görselinde benim fotoğrafım vardı. Onu da Hegel’in fotoğrafıyla değiştirmiş. Kocamın ilgisini çekmek için 200 yaşında bir filozofla yarıştığımı hissediyorum.
Yakın zamanda büyük bir kavga ettik çünkü “karşıtların birliği” kavramına bir örnek oluşturmaya çalışırken (artık ne demekse) sağ ve sol ellerin karşıt ancak özdeş olduğunu savunuyordu. Bunun basitçe yanlış olduğunu, sağ ve sol elin herhangi bir anlamda “özdeş” olmadığını söyledim (kiralite ya da ayna örtüşmezliği, geometride/grup teorisinde temel bir konsepttir: sol ve sağ el üst üste gelemez). Ellerini birleştirip bana ellerinin “özdeş” olduğunu ispatladığını sandı ama sürekli yanıldı (çünkü özdeş değiller) ve sinirlenmeye başladı, evin içinde fırtınalar estirdi. O zamandan beri eşimi görmüyorum (yaklaşık bir gün önce kavga ettik) ve mesajlarıma da yanıt vermiyor.
Ne yapmalıyım dostlar? Oluruna mı bırakayım? Kendi alanımdaki yetkinliğimin bu derece görmezden gelinmesi, ciddiye alınmamak, beni oldukça hüsrana uğrattı. Çalışmalarıyla ilgilenmemi istemişti, ben de öyle yaptım. Ancak bana kibarca bir tepki vermedi. Bana sürekli Hegel’in ampirik bilimi gereksiz kıldığı oldu. Çalışmalarımın yalnızca zaman kaybı olduğunu ima edip bunların yerine Alman idealizmi çalışmam gerektiğini söyledi. “Fichte” ve “Schellin” gibi kişileri okumalıymışım (herhalde Almanya’da çok popüler yazarlar ama ben daha önce adlarını bile duymadım). Onun benim alanıma saldırmasında sorun yok da ben ona hafifçe bir eleştiride bulununca neden kıyametler kopuyor?
Kısaca: Kocamın akademik çalışması yüz kızartıcı biçimde yanlış ve hiçbir eleştiriyi kabul etmiyor.
(*)Kıta felsefesi, Avrupa'daki 19. ve 20. yüzyıl felsefe geleneklerini tanımlamakta kullanılan terim. 20. yüzyılın ikinci yarısında anadili İngilizce olan filozoflar tarafından, analitik felsefenin dışında kalan görüş ve düşünceler için kullanılmaya başlanmıştır.
©® Düşünbil (2021)
Çeviren: Cemre Yılmaz
Kaynak: reddit.com



