Translate

14 Temmuz 2023 Cuma

Bastille Baskını

14 TEMMUZ 1789 BASTİLLE BASKINI (Harrison W. Mark'ın "Storming of the Bastille" makalesinden serbest çeviri.)
Fransız Devrimi'nin sembolik olayı Bastille Baskını'dır. Aslında 1789'a gelindiğinde Paris'teki Bastille Zindanı, kağıttan bir kaplandı. Yetkililer hapishaneyi kapatmak ve yerine halka açık bir forum kurmak için görüşmelere başlamışlardı. Geçmişteki kötü ününe rağmen, Bastille artık soylu mahkumlar için tercih edilen bir hapishane olmuştu. Eskinin rezil yeraltı hücrelerinin çoğu kullanılmıyordu artık. Pek çok mahkuma yatak, masa ve soba izni verilmişti. Bastille'in en kötü şöhretli mahkumu, erotik-pornografik edebiyatın ünlü ismi Marquis de Sade, bir gardırop ve 133 ciltlik bir kütüphane lüksü için izni koparmıştı mesela. (Marki de Sade toplam 29 yılını hapishanede, 13 yılını akıl hastanesinde geçirdi. Bastille'de ise 11 yıl kaldı.)
14 Temmuz 1789'da, dördü sahtekar, biri İrlandalı "deli", biri ailesinin emriyle hapsedilen sapkın genç aristokrat ve biri de Kral XV. Louise'ye muhalefet ettiği için 30 yıldan uzun bir süredir hapiste olan toplam yedi mahkum vardı. Marki de Sade, 10 gün önce akıl hastanesine kaldırılmıştı, yani o tarihi günde Bastille'de değildi.
Yine de Eski Düzen'i (Ancien Régime) temsil eden Bastille'i ele geçirme ve mahkumları özgürleştirme fikri, devrimciler için çok önemliydi. Çünkü insanlar hala keyfi olarak tutuklanıyor ve Bastille'in sembolize ettiği türden hapishanelere götürülüyordu. Dolayısıyla 14 Temmuz 1789 günü, yaklaşık 1000 kadar Parisli yoksulun sefalet içinde yaşadıkları varoşlardan (faubourg) çıkarak görünüşte orada tutulan silahları ve barutu ele geçirmek için bu nefret edilesi hapishanenin duvarlarının önüne gelmesi tesadüf değildi.
Bastille Fırtınası
Bastille Kumandanı Bernard-René de Launay, artık savunmakla yükümlü olduğu surların içinde doğmuştu. Ama o gün emrinde çok küçük bir güç vardı. Garnizonu 82 sakat eski asker ve takviye olarak gelen 32 İsviçre askerinden oluşuyordu. Toplar duvarların üzerine yerleştirilmişti ancak kalabalığın peşinde olduğu ödül, 250 varil barut içerde korunuyordu. Birliğin yalnızca iki günlük yiyeceği vardı ve suyu yoktu. Bunlar da kuşatmaya dayanma yeteneğini sınırlıyordu.
Sabah saat 10'da, kalabalık dışarıda toplanırken, Hotel de Ville'den (Belediye) üç delege Bastille'e girerek Launay'den topu duvarlardan kaldırmasını ve hapishanenin barutunu ve silahlarını Paris milislerinin gözetimine teslim etmesini istedi. Subayları tarafından Saray'dan emir olmaksızın teslim olmanın onursuzluk olacağına ikna edilen kumandan, Versay'dan (Versailles) izni olmadan hiçbir şey yapamayacağını söyledi. Bir çıkmaza giren delegeler, üstleriyle durumu müzakere etmek için kaleden ayrıldılar.
Bu arada, surların dışındaki muazzam ve sabırsız kalabalık, kalenin gerçek kapısının bulunduğu iç avludan tek bir duvarla ayrılan dış avluya doğru yaklaşmıştı. İki avluyu ayıran duvarda küçük bir asma köprü vardı. Paris milisleri ayrıldıktan yarım saat sonra iki adam duvara tırmandı ve asma köprünün zincirlerini kesti. Köprü düştü ve altında duran masum bir adamı öldürdü.
Köprünün düşüşünü Launay'ın onları içeri almaya karar vermesi olarak anlayan yüzlerce kişi içeriye akın etti. Askerlerin kalabalığa geri dönmeleri, aksi taktirde vurulacakları yönündeki çağrıları, daha yakına gelmeleri için bir teşvik olarak yanlış duyuldu. Çok geçmeden biri paniğe kapıldı ve bir silah sesi duyuldu, ardından tekrar yaylım ateşleri geldi.
Kaosun ortasında, birkaç devrimci yere düşerken, insanlar Launay'i kalabalığı daha kolay katledilmek için iç avluya çekmekle suçlamaya başladı. Silahlı Parisliler kaleyi savunan askerlere ateş etmeye başlarken, saldırganlara bir sis perdesi sağlamak için kapının önünde gübre ve samanla dolu arabalar ateşe verildi. Çatışma yoğunlaştı ve beyaz ateşkes bayrağı sallayan bir delege görmezden gelindi.
Öğleden sonra 15.00'e yakın kalabalık, aralarında Amerikan Devrim Savaşı gazilerinin de bulunduğu Fransız Muhafızlarının isyancı bölükleri tarafından takviye edildi. Eski bir astsubay olan Pierre-Augustin Hulin liderliğindeki asi askerler, beş top getirdiler ve Bastille'in kapısına nişan aldılar. Bu belirleyici an oldu. Hiçbir kraliyet takviyesinin gelmediğini ve kapının bir topçu saldırısına dayanamayacağını anlayan Launay, teslim olmayı teklif etti. Teslimi kabul edilmezse barut fıçılarını tutuşturararak tüm kaleyi havaya uçurmakla tehdit etti. Kalabalık herhangi bir şartı kabul etmeyince Launay geri adım attı. Bastille'in üzerine ateşkes bayrağı yerine beyaz bir mendil asıldı ve ikinci asma köprü indirildi.
Vatandaş ordusu içeri hücum etti, derhal hücrelere yönelerek mahkumları serbest bıraktı ve bulabildikleri silah ve barutu aldı. Bunlar olurken akıllıca davranıp üniformalarını çıkaran Launay'ın İsviçreli askerleri, mahkumlarla karışarak paçayı kurtardılar. Ancak şansız olanlar da vardı. Béquard adlı bir polis memuru kalabalığa kapıyı açarken gardiyan sanıldığı için eli kesildi ve kesik el açmaya çalıştığı kapının anahtarını tutar şekilde Paris sokaklarında dolaştırıldı.
En büyük acıyı Bastille Kumandanı Launay çekti. Katliam emrini onun verdiğine inanan devrimciler, onu Belediye Binası'na götürdüler. Yol boyunca, dövdüler, hakaret ettiler ve üzerine tükürdüler. Belediyeye vardıklarında, onu tutsak edenler, onu öldürmenin en ıstırap verici yöntemlerini tartışırken işkenceden bıkmış olan Launay tersledi ve "Bırak öleyim!" diye Desnot adlı pastacının kasıklarını tekmeledi. Böylece kaderini belirlemiş oldu. Kalabalık onu önce hançer, kılıç ve süngü darbeleriyle, sonra da tabanca atışlarıyla delik deşik etti. Cesedi bir oluğa attıktan sonra, Desnot üzerine atladı ve bir çakı ile kafasını kesti.
Jacques de Flesselles (Belediye Başkanı), kargaşaya neyin neden olduğunu görmek için binadan çıktığında, kalabalık "hain!" diye haykırarak üzerine saldırdı. Flesselles'in kesilen kafası ile Launay'ın kafaları birer mızrağa takılarak tezahüratlar, şarkılar, marşlar söyleyen kalabalıklar tarafından Paris sokaklarında gezdirildi.
Bastille Baskını sırasında 82 devrimci öldürüldü ve daha sonra 15 kişi yaralarından dolayı öldü. Olay, Paris'in baldırı çıplaklarının büyük ölçüde bir burjuva meselesi olan devrim üzerinde ilk kez büyük bir etkiye sahip olduğuna işaret ediyordu.
Meşhur anekdota göre, Kral XVI Louis, Bastille'e yapılan saldırının bir isyan olup olmadığını sorduğunda, Rochefoucauld Dükü, "Hayır efendim, bu bir devrimdir" diye yanıt vermişti. Gerçekten de öyleydi. "Sans-culotte'lar" sözlerini söylemişler ve gözardı edilmeyi reddetmişlerdi.
15 Temmuz'da Kral, Meclis'ten büyük alkış alarak askerlerin Paris bölgesinden çekildiğini duyurdu. O günün akşamı Kral ve Kraliçe Versailles'da bir balkondan kalabalığı selamladı. Lafayette Markisi kalabalığa kralın yanıltıldığına ve kötü niyetli olmadığı ve tam iyilikseverliğe geri döndüğü konusunda güvence verdiği bir konuşma yaptı. Aynı akşam, Lafayette'e Ulusal Muhafızların komutası verildi ve Jean Sylvain Bailly, Paris Belediye Başkanı oldu.
Ertesi gün Bailly Kral'a kırmızı ve mavi bir devrimci kokartı verdi. Lafayette, kralın halkıyla uzlaşmasını sembolize etmek için daha sonra tasarıma Bourbon beyazı ekleyerek modern Fransız bayrağının üç rengini yarattı. Yine de XVI. Louis'nin güç kaybetmekte olduğu belliydi. Bunu farketen Artois Kontu, 16 Temmuz'da gece yarısı, yanında kralcılardan oluşan bir heyetle Versay'dan kaçtı. Daha sonra ülkeden de kaçan Artois ve yandaşları, Devrim nedeniyle Fransa'yı terk eden ilk siyasi göçmen dalgası olacaktı.
Bu arada Paris'te, kraliyet birlikleri tarafından geri alınmasın diye Bastille'in yıkılmasına karar verildi. 1000 işçinin emeği ile kale, Kasım ayına kadar tamamen yıkıldı. (Kalenin taşları daha sonra Concorde Köprüsü'nün inşasında kullanıldı.) Lafayette daha sonra Bastille'in anahtarını, onu Mount Vernon'daki evinde sergileyecek olan ABD Başkanı George Washington'a hediye edecekti.
14 Temmuz 1790'da, Bastille Baskını/Fırtınası'nın birinci yıldönümü ülke çapında Federasyon Bayramı (Fête de la Fédération) olarak ve bir zamanlar Bastille'in bulunduğu yerde kutlandı. Bugün, Fransız Ulusal Bayramı veya “Bastille Günü” olarak adlandırılan 14 Temmuz, Devrim'i, Fransız halkının birliğini ve ülkede demokrasinin doğuşunu sembolize eder.
"Bastille Fırtınası", iktidarı sans-culotte'ların ellerine teslim etmesi ve Devrim'in ilk büyük olaylarından biri olması açısından önemliyken, aynı zamanda Devrim'de kan dökülmesi açısından da önemliydi. Bastille'in düşmesinden dokuz gün sonra Paris Valisi Sauvignay ve Bakan Foulon da öldürüldüler. Öldürülenlerin başları yine mızraklara takıldı. Ayrıca Foulon'un ağzı, halkı aç bıraktığını anlatmak için otlarla doldurulmuştu. Yani 1793'te giyotinin ve "terör"ün hükümdarlığını ilan etmesinden çok önce "devrim" kanın tadına varmıştı. Bu nedenle, Bastille Baskını, hem Fransa'da özgürlüğün doğuşuna hem de Fransız Devrimi'nin kötü şöhretini borçlu olduğu şiddetin hükümdarlığının başlangıcına işaret ediyordu.
  • Ayşe Hür (Facebook sayfasından)


    6 Temmuz 2023 Perşembe

    İklim Değişikliği Nedir?

    İklim değişikliği, sıcaklıklarda ve hava modellerinde uzun vadeli değişimleri ifade eder. Bu tür kaymalar, güneşin etkinliğindeki değişiklikler veya büyük volkanik patlamalar nedeniyle doğal olabilir. Ancak 1800'lerden bu yana, öncelikle kömür, petrol ve gaz gibi fosil yakıtların yakılması nedeniyle insan faaliyetleri iklim değişikliğinin ana itici gücü olmuştur .

    Fosil yakıtları yakmak, Dünya'nın etrafını saran bir battaniye gibi davranan, güneşin ısısını hapseden ve sıcaklıkları yükselten sera gazı emisyonları üretir.

    İklim değişikliğine neden olan başlıca sera gazları arasında karbondioksit ve metan bulunmaktadır. Bunlar, örneğin bir arabayı sürmek için benzin veya bir binayı ısıtmak için kömür kullanmaktan gelir. Araziyi temizlemek ve ormanları kesmek de karbondioksit salabilir. Tarım, petrol ve gaz operasyonları metan emisyonlarının başlıca kaynaklarıdır.  Sera gazlarına neden olan başlıca sektörler arasında enerji, sanayi, ulaşım, binalar, tarım ve arazi kullanımı yer almaktadır .

    Küresel ısınmadan insanlar sorumludur

    İklim bilimcileri , son 200 yılda neredeyse tüm küresel ısınmadan insanların sorumlu olduğunu gösterdi . Yukarıda belirtilenler gibi insan faaliyetleri, dünyayı en az son iki bin yılda hiç olmadığı kadar hızlı ısıtan sera gazlarına neden oluyor.

    Dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığı şu anda 1800'lerin sonlarında (sanayi devriminden önce) olduğundan yaklaşık 1,1°C daha sıcak ve son 100.000 yılda herhangi bir zamandan daha sıcak. Son on yıl (2011-2020), kayıtlardaki en sıcak dönemdi ve son kırk yılın her biri, 1850'den bu yana önceki on yıllardan daha sıcak oldu.

    Pek çok insan iklim değişikliğinin esas olarak daha yüksek sıcaklıklar anlamına geldiğini düşünüyor. Ancak sıcaklık artışı, hikayenin yalnızca başlangıcı. Dünya, her şeyin birbirine bağlı olduğu bir sistem olduğundan, bir alandaki değişiklikler diğer tüm alanlardaki değişiklikleri etkileyebilir.

    İklim değişikliğinin sonuçları şimdi , diğerlerinin yanı sıra yoğun kuraklıkları, su kıtlığını, şiddetli yangınları, yükselen deniz seviyelerini, selleri, eriyen kutup buzlarını, feci fırtınaları ve azalan biyolojik çeşitliliği içeriyor.

    İnsanlar iklim değişikliğini farklı şekillerde yaşıyor

    İklim değişikliği sağlığımızı, gıda yetiştirme yeteneğimizi, barınmamızı, güvenliğimizi ve çalışmamızı etkileyebilir. Bazılarımız, örneğin küçük ada ülkelerinde ve diğer gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanlar gibi, iklim etkilerine karşı daha savunmasız durumdayız. Deniz seviyesinin yükselmesi ve tuzlu su girişi gibi koşullar, tüm toplulukların yer değiştirmek zorunda kalacağı bir noktaya geldi ve uzun süreli kuraklıklar insanları kıtlık riskiyle karşı karşıya getiriyor. Gelecekte, “iklim mültecilerinin” sayısının artması bekleniyor.

     

    Küresel ısınmadaki her artış önemlidir

    Bir dizi BM raporunda , binlerce bilim adamı ve hükümet eleştirmeni, küresel sıcaklık artışını 1,5°C'den fazla olmayacak şekilde sınırlamanın, en kötü iklim etkilerinden kaçınmamıza ve yaşanabilir bir iklimi korumamıza yardımcı olacağı konusunda hemfikirdi. Ancak şu anda yürürlükte olan politikalar, yüzyılın sonuna kadar 2,8°C'lik bir sıcaklık artışına işaret ediyor.

    İklim değişikliğine neden olan emisyonlar dünyanın her yerinden geliyor ve herkesi etkiliyor, ancak bazı ülkeler diğerlerinden çok daha fazlasını üretiyor . Tek başına en büyük yedi ülke (Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Hindistan, Avrupa Birliği, Endonezya, Rusya Federasyon ve Brezilya) 2020'deki tüm küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık yarısını oluşturdu.

    Herkes iklim için harekete geçmeli, ancak sorunu daha fazla yaratan insanların ve ülkelerin önce harekete geçme sorumluluğu daha büyük.

    Çok büyük bir zorlukla karşı karşıyayız ancak birçok çözümü zaten biliyoruz

    Birçok iklim değişikliği çözümü, yaşamlarımızı iyileştirirken ve çevreyi korurken ekonomik faydalar sağlayabilir. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri , BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Paris Anlaşması gibi ilerlemeye rehberlik edecek küresel çerçevelerimiz ve anlaşmalarımız da var Üç geniş eylem kategorisi şunlardır: emisyonları azaltmak, iklim etkilerine uyum sağlamak ve gerekli düzenlemeleri finanse etmek.

    Enerji sistemlerini fosil yakıtlardan güneş veya rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına geçirmek , iklim değişikliğine neden olan emisyonları azaltacaktır. Ama şimdi harekete geçmeliyiz. Artan sayıda ülke 2050 yılına kadar net sıfır emisyon taahhüdünde bulunurken , ısınmayı 1,5°C'nin altında tutmak için emisyonların 2030 yılına kadar yarıya indirilmesi gerekiyor . Bunu başarmak, kömür, petrol ve gaz kullanımında büyük düşüşler anlamına geliyor: Felakete varan iklim değişikliği düzeylerini önlemek için, bugünün kanıtlanmış fosil yakıt rezervlerinin üçte ikisinden fazlasının 2050 yılına kadar yer altında tutulması gerekiyor .

    klim sonuçlarına uyum sağlamak insanları, evleri, işletmeleri, geçim kaynaklarını, altyapıyı ve doğal ekosistemleri korur. Mevcut etkileri ve gelecekte olması muhtemel etkileri kapsar. Uyum her yerde gerekli olacak, ancak iklim tehlikeleriyle başa çıkmak için en az kaynağa sahip en savunmasız insanlar için şimdi öncelik verilmelidir. Geri dönüş oranı yüksek olabilir. Örneğin afetler için erken uyarı sistemleri can ve mal kurtarır ve ilk maliyetin 10 katına kadar fayda sağlayabilir.


    Faturayı şimdi ödeyebiliriz ya da gelecekte çok pahalıya ödeyebiliriz.

    İklim eylemi , hükümetler ve işletmeler tarafından önemli finansal yatırımlar gerektirir. Ancak iklim eylemsizliği çok daha pahalı. Sanayileşmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere yılda 100 milyar dolar sağlama taahhüdünü yerine getirmeleri kritik bir adımdır, böylece uyum sağlayabilirler ve daha yeşil ekonomilere doğru ilerleyebilirler.



    14 Haziran 2023 Çarşamba

    Hegel'de Kalmak

    Eşimin akademik felsefe kariyeri evliliğimizi mahvediyor.
    Eşim (35) ve ben (33), ikimiz de akademisyeniz. 6 yıldır birlikteyiz ve 3 yıldır da evliyiz. O, felsefede akademisyen, ben ise bir fizikçiyim. Son zamanlarda bir rahatsızlığını dile getirdi, onun çalışmalarıyla yeterince ilgilenmediğimden şikayet ediyordu. Ben de biraz klasik felsefe okumuş biriyim ama eşimin çalışmalarının daha çok “kıta(*)” geleneğinden olduğunu biliyorum. Maalesef bana gösterdiği her şey, bana tamamen deli saçması gibi geliyor.

    Sorun şu: Çalışmalarında, açıkça, tamamen hatalı bir fizikten bahsediyor. Hem de utanç verici şekilde hatalı! Kabul ediyorum, çok kötü bir insanım, eşimin tezini daha önce hiç okumadım. Okumayı denedim ama kütle sahibi olmak ile “uzam” sahibi olmak arasında zorunlu bir ilişkiden bahsedip duruyor. Ayrıca temel partiküllerin “şekilleri” hakkında konuşuyor. Bu açıkça anlamsız/hatalı: Elektronların bir kütlesi vardır ve nokta parçacıklarıdır (uzayda pek de yer kapmazlar). Tezinde ve bazı makalelerinde yazdıklarına bakarsak eşim kendini “bilimsel” ve “materyalist” olarak tanımlıyor. Ancak bu kelimelerin ne anlama geldiği hakkındaki fikirleri, sanki atomların küçük bilardo topları gibi uzayda süzüldüğünü söyleyen on dokuzuncu yüzyılın demode iddialarına saplanmış gibi. Kibarca ona yardımcı olmayı denedim ve çağdaş fizikle nasıl etkileşime girebileceğini anlatmaya çalıştım (bu konu üzerinde hiçbir kitap okumamış ve kendi tabiriyle “matematiği kötü”dür). Ama bana çok kızdı ve Hegel’in sisteminin varsayımsal ve tüm olası mantıksal düşüncenin temeli olduğunu, bu nedenle de diğer metinleri okumanın gereksiz olduğunu açıklamaya başladı (bunun ne anlama geldiği hakkında hiçbir fikrim yok). “Spekülatif varsayımlar” gibi terimleri ortaya atıp duracaktı ama ben, bunların ne anlama geldiğini sordum ve örnekler vermesini istedim. O da – hiçbir anlam veremediğim – daha anlaşılmaz bir jargonla örnekler vermeye başladı. Her şeyden önce sürekli Almanca sözcükler ve terimler kullanıp duruyordu. Üstelik telaffuzu da (ve kullanım şekli de) hatalı ya da anlamsızdı (benim anadilim Almanca). Dili anladığını iddia ediyor (anlamıyor) ve bana Hegel’in yalnızca “orijinal Almancada” anlaşılabileceğini söylüyordu. Ancak belli ki bu dilde okuyamıyor. Ben Hegel’in metinlerini okumayı denediğimde ise daha da anlaşılmaz geldi.

    Tüm bunların ötesinde, Hegel’e saplantısı korkunç bir seviyeye ulaştı. Bir noktada bana direkt şunu söyledi: Tüm diğer çalışmalar ya Hegel ile uyumlu ve doğrudur ya da Hegel’le ayrı düşer ve yanlıştır. Hegel’in çerçevelenmiş bir fotoğrafını yatak odamızda baş ucuna koydu. Aslında telefonunun arka plan görselinde benim fotoğrafım vardı. Onu da Hegel’in fotoğrafıyla değiştirmiş. Kocamın ilgisini çekmek için 200 yaşında bir filozofla yarıştığımı hissediyorum.

    Yakın zamanda büyük bir kavga ettik çünkü “karşıtların birliği” kavramına bir örnek oluşturmaya çalışırken (artık ne demekse) sağ ve sol ellerin karşıt ancak özdeş olduğunu savunuyordu. Bunun basitçe yanlış olduğunu, sağ ve sol elin herhangi bir anlamda “özdeş” olmadığını söyledim (kiralite ya da ayna örtüşmezliği, geometride/grup teorisinde temel bir konsepttir: sol ve sağ el üst üste gelemez). Ellerini birleştirip bana ellerinin “özdeş” olduğunu ispatladığını sandı ama sürekli yanıldı (çünkü özdeş değiller) ve sinirlenmeye başladı, evin içinde fırtınalar estirdi. O zamandan beri eşimi görmüyorum (yaklaşık bir gün önce kavga ettik) ve mesajlarıma da yanıt vermiyor.

    Ne yapmalıyım dostlar? Oluruna mı bırakayım? Kendi alanımdaki yetkinliğimin bu derece görmezden gelinmesi, ciddiye alınmamak, beni oldukça hüsrana uğrattı. Çalışmalarıyla ilgilenmemi istemişti, ben de öyle yaptım. Ancak bana kibarca bir tepki vermedi. Bana sürekli Hegel’in ampirik bilimi gereksiz kıldığı oldu. Çalışmalarımın yalnızca zaman kaybı olduğunu ima edip bunların yerine Alman idealizmi çalışmam gerektiğini söyledi. “Fichte” ve “Schellin” gibi kişileri okumalıymışım (herhalde Almanya’da çok popüler yazarlar ama ben daha önce adlarını bile duymadım). Onun benim alanıma saldırmasında sorun yok da ben ona hafifçe bir eleştiride bulununca neden kıyametler kopuyor?

    Kısaca: Kocamın akademik çalışması yüz kızartıcı biçimde yanlış ve hiçbir eleştiriyi kabul etmiyor.
    (*)Kıta felsefesi, Avrupa'daki 19. ve 20. yüzyıl felsefe geleneklerini tanımlamakta kullanılan terim. 20. yüzyılın ikinci yarısında anadili İngilizce olan filozoflar tarafından, analitik felsefenin dışında kalan görüş ve düşünceler için kullanılmaya başlanmıştır.

    ©® Düşünbil (2021)

    Çeviren: Cemre Yılmaz
    Kaynak: reddit.com

    Graz, Österreich tarafından ÖÖ 1:15 · 14 Haz 2023