Translate

2 Kasım 2020 Pazartesi

Karanlığı Yırtan Ses

Gebze’den bir işçi

Gebze’de binlerce fabrika. Çalışıyor tek bir fabrikaymış gibi. Bir fabrika düşünün, çalışma gün ağarmadan başlar ve gece yarılarına kadar sürer. Gözlerde uyku lütuftur, çocuklar hemen her gece anne babalarının yollarını gözlerken uyuyakalırlar. Bir fabrika düşünün, alın yazısını demir, asit, ateş yazar. Genç işçi kadınlar yirmi ikisinde yaşlanır, genç erkek işçiler evlenme hayallerini karın tokluğuna satarlar.

Hemen hemen tüm işçilerin beli sakat, ciğerleri hasta, yetmezmiş gibi peşimizde korona, preslerde kopan parmaklar, işçi cinayetlerinde yitip giden askıda hayatlar. Bir fabrika düşünün, takvim yaprakları 21. yüzyılı gösterirken hâlâ 18. yüzyıl koşulları sürsün. Bu fabrika çok uzakta değil, hemen yanı başımızda, hepimizin çalıştığı fabrikadır. Bugün ülkenin her bir köşesinde, nerede alın teri, göz nuru, emek varsa orada paraya feda edilmiş işçi hayatları vardır. Hangi fabrikanın iş diye kapısını çalsanız, taşeron sistemiyle, sözleşmeli-geçici işçilikle karşılaşırsınız. Kağıt üzerinde 8 saat gözüken iş günü her fabrikada zorunlu fazla mesailerle yok edilir. İş saati esnek, çalışma düzeni kuralsız ama sömürü mutlak ve esastır. Maaş bordrolarımız her zaman karın tokluğunu yazar, vergiler sırtımızdaki kırbaç gibidir. Bu ülkede işçi cinayetleri, emek sömürüsü serbest, sendikalaşmak, hak aramak suçtur. Bu ülkede adalet dedikleri minareyi çalanların elinde bir kılıf ve mahkeme salonlarındaki adalet patron sınıfı için adalettir. Bakın Soma’ya, Ermenek’e, Torunlar’a, Systemair HSK, Özer Elektrik işçilerine, hak, hukuk, adalet kimden yana?

Üç kuruşluk ekmek parasını kazanmak için her birimiz sarılıyoruz iş diye bir şeylere. Ama patronlar bizim sırtımızdan kazandıklarını daha da çoğaltmak için doymak bilmez bir iştahla abanıyorlar üstümüze. Tek amaçları daha fazla para daha fazla kâr. Sicili bozuk bir avuç parazade dünyanın her yerinde emeğimizi ve canımızı tarumar ederken ne sınır tanıyorlar ne de dur durak biliyorlar.

Unutmak yenilgiyi de kabullenmektir, unutmayacağız. Bu kadar paranın döndüğü, bu kadar kömürün çıktığı madenlerde işçi hayatının hiçe sayıldığını unutmayacağız. Soma’da madenci cesetlerinin köle gibi çıkarıldığını, Soma’lı bir maden işçisinin eşinin “Eşimin cenazesini Kırkağaç’ta aldım. Bana bilgisayar mönitöründen 236 cenaze yüzünü gösterdiler. O yüzleri tek tek görmek zorunda kaldım. Yüzleri karıştıranlar oldu. Hani kurban kesersin de pay edilir ya, bu şekilde teslim edildi bize eşlerimiz. Ben kıyameti yaşadım orada” Siz bilir misiniz ama babası işçi cinayetlerinde ölen çocuklar bilir, o gün büyür insan, öyle birdenbire, büyümek zorunda kalır. Bütün bunları unutmayacağız. Elle tutulur, zerre kadar güneş ışığının sızmadığı bir karanlığa mahkum olmak. Yaşayabilmek için mecbur bırakıldıkları bir zorunlulukla ekmek parası için tüm hayatlarını bir karanlığa mahkum etmek zorunda bırakılanlar, madene inerken her günü sanki ömrünün son günü olan maden işçileri. Unutmayacağız.

Unutmayalım ki Soma-Ermenek maden işçileri, Systemair HSK, Özer Elektrik işçileri direnişleriyle tüm ezilen ve sömürülenleri mücadele birliğine çağırıyorlar. Yarın biz işçi sınıfının tarihinde nasıl bir yer tutacağız? Madende, metalde, inşaatta, petrokimyada, tarlalarda patronlar daha çok kazansın diye canımıza kasteden bu sömürü düzenine, işçi cinayetlerine bilip gördükleri halde seyirci kalıp sustular mı denecek? Ya da “Artık yeter” diyeceğiz. Biz işçiler hep birlikte patronların bitmeyecek sandıkları saltanatlarına vuracağız kara saplı kazmayı. Maden işçilerinin kara saplı kazması diyoruz. Sermaye değil, emek kazansın diye şimdi bize dayatılan açlığa, yoksulluğa, ölüme karşı hep birlikte direnme ve mücadele etme zamanı.

"Evrensel"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder